28 Aralık 2013 Cumartesi

La La La!

        
          Hayatımı film gibi yaşadığım gerçeğini kabul ediyorum. Yaşadığım olaylarda anlattığım hikayelerde hep bi abartı var onun da farkındayım ama bu sefer cidden hiiç abartmadan ve hatta belki ilk kez hepinizi merakta bırakmayı göze alarak yazıyorum bu yazıyı.

           Her ne kadar film karakteri modunda davransam da -tanıyanlar bilir- olaylara tepkilerim genelde beklenmedik şekillerde olur. Dünyanın en dramatik sahnesinde haa diyip öküzce geçebilir, en sıradan sahnesinde uuu beybi çığlıkları atabilirim. Hal böyle olunca neye heyecanlanıp neden korkacağımı ben bile bilmiyo hallerde geziyodum uzun zamandır. Geziyodum diyorum çünkü ben son bi kaç gündür hayatımın en heyecanlı günlerini yaşıyorum sanırım. Yok hemen telefona sarılmayalım öyle bi durum yok ortada. Hani şu hayatın önemli sınavlarından birine girmeden önce ki gece olur ya uyumak istersin uyuyamazsın, eve sığamazsın ha işte bildiğiniz o haldeyim. Sadece o halde olsam bi nebze durumu idare edebilirim belki ama  bi de elimde telefon eblek eblek sırıtışlar, kafamda sürekli la la la la la la melodisi, elime geçen her şeyi mendil misali sallama durumu da olunca iyice dağılıyorum.

           Bi de bunu karşımdakine anlatamıyorum. Durum o kadar komik ki hak veriyorum Çocuk'a da ulan nooluyo diyo muhtemelen içinden ama ben zaten anlamlandıramadığım için anlatamıyorum içinde bulunduğum durumu. E üstüne bi de kıpkıp olma halim ekleniyo iş çığrından çıkıyo. O kendinden emin iddialı ben gidiyorum sahneye  bişi sölemek isteyip söleyemeyen ürkek ceylan modeli Verystone çıkıyo. 

           Hayır gerçek hayat dediğin de Romantik Komedi filmi tadında yaşanmadığı için yaptığım, yapacağım şapşallıkların ne kadar sevimli geleceğini de kestiremiyorum. Şimdilik Çocuk ne dese tam ben dicektimle idare ediyorum o yüzden yazının finalini bu seferlik yazmıyorum...Çok uzun sürmez  belli olur yakında  yine o bildiğimiz melankoli moduna dönersem rica ederim bu konuyu hiiç açmayalım.


*** Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=sRfOKemxSU4


10 Kasım 2013 Pazar

Anne neden benim sevgilim yok?

      Beni tanıyanların belki de bu bloğu okuyanların en çok merak ettiği sorunun cevabını vermeye karar verdim bu gece. Yok o kadar heyecana gerek yok yazılarımda böğürerek aşkımı ilan ettiğim kahramanı açıklamayacağım daha kendimle alakalı bir sorunun cevabı için yazıyorum. Kiminin nezaketen, kiminin sevgiden, kiminin yazılırken bi bahane olsun diye ama en çok annemin dertlenerek sorduğu ve benim yaklaşık 5 yıldır sıklıkla maruz kaldığım "Verystone neden senin sevgilin yok?"

     Çok güzel bi kız olduğuma yönelik bi iddiam hiç olmadı hani şu erkeklerin bakmaya kıyamadığı hatunlar vardır ya (çok ayıp olmasın diye bakmak kullandım aslının anlaşıldığı umuduyla) onlardan olmadım. Hatta kendimi tanımlayacak olsam bugüne kadar yediğim laflar doğrultusunda at-insan kırması bi şey olduğumu söylerim muhtemelen. (Kimseyi suçlamıyorum genetik yapım anormal vücudumun %60,5'i bacak) Ama sevgililik müessesesinin güzellikle alakalı olmadığını da biliyorum. Zaten sorunum başka benim. Etrafca da tipi tanımlanabilen bi insan değilim bence bu yüzden yıllar içinde üzerime "Garip bi çekiciliği var" tanımı oturtuldu. Ben de saf saf ulan güzel değilim ama peşimde birileri var o yüzden böyle söylüyolar diye düşünüyordum ki olaya biraz daha kafa yorunca aydım. Evet kabul ediyorum benim garip bi çekiciliğim var.

     Bu garip bi çekicilik dediğim de öyle ilginç bi hal ki insanın karşısına hiç ilişki yaşanır insan çıkarmıyo. Öyle ki adamların bana yaklaşımları hep bi acaip. Normal şartlar altında ilişki yaşamayı düşündüğün bi kıza yaklaşımlar çok temeldir bi kaç kez buluşursun sonra aradaki çekim bi şekilde farkedilir biri ilk adımı atar hikaye gelişir. Yok bende bu hiç böyle olmuyo. Adamla buluşuyorum alt tarafı bi kahve içicez -bilindik kahvecilerden birinde- sohbet bi şekilde akıp gidiyo çoğu zaman ayrılmadan veya ayrılır ayrılmaz adamdan gelen ilk tepki ya seni yerim ya da seni dövmek istiyorum oluyo. Lan o kadar oturduk muhabbet ettik ben sana futboldan, siyasete, ekonomiden, modaya her şeyden bahsettim o kadar anlattın dinledim sonuç niye youtube'da milyonların izlediği seni yiyecağım videosuna veya porntube'da en çok hit alan dize yatırma fantezisine dönüyo. İlk başlarda bunu kocaman gözlerim var e ağzı açık dinliyorum insanları insanda bi şişme bebek hayali canlanıyoya bağlamıştım ama zamanla onu da düzelttim. Seksi bakışlar, şuh kahkahalar atıyorum desem o da değil japon porno yıldızları gibi giyinsem kendime çok şirin oldum derim en nihayetinde. Kısık sesle konuşma mefhumum yok, ofsayt biliyorum, Pes atalım dese adam gel eline veriyim cümlesi bile çıkar istemsiz. O zaman suç bende değil azizim suç tamamen benim tanımlanamayan "Garip bi çekiciliğimde"

       Velhasıl yıllardır sevgilim yok çünkü o ilk buluşmadan sonra atılacak mesajın ikinci buluşmaya yol olmasını ve tanımlanamayan Garip bi çekiciliğimin yok sayılmasını bekliyorum.

***Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=2lxLmdyDIek
 

10 Ekim 2013 Perşembe

Ama ama ben çok sevmiştim...

 
       Biten bi ilişkinin, yaşanmış/yaşanamamış, yarım kalmış bi aşkın arkasından kurulabilecek en acıklı cümle bu bence. Hayatımın hiçbi döneminde hırslı bi insan olmadım, insanlara kendimi sevdirmekle bi derdim de hiç olmadı o yüzden köpek gibi sevip karşılık görememek hiç koymadı bana. Ama ne zaman ki bende var olan o sevgi karşımda ki insan tarafından bitsin diye kasıldı işte o zaman canım çok yandı.

        Beni sevmedi sevmemesi de problem değildi. Kendi kendime takılıp, kendimi avutmak konusunda o kadar başarılıydım ki zaten karşılık beklemedim. Hatta başkalarını da sevdi ben O'nu severken ona bile takılmadım. Ama bi insanın bi insanı sevebileceği maksimum bi nokta varsa ben onu gördüm sayesinde. O farketmedi bile. Yoo keşke demiyorum, pişman olduğumu da söylemiyorum iyi kilerle dolu aslında bu hikaye. Sadece hikayenin sonuna üzülüyorum. Yine sevecek birileri O'nu biliyorum ,lanet gelsin ki, sevilesi bi adam işte ama benim gibi sevmeyecek kimse. İçi gitmeyecek bakarken, dili dolaşmayacak konuşurken, oturup ağlamayacak O'nu düşündükçe, avunmayacak verdikleriyle hep daha fazlasını isteyecek O'ndan, sunduklarıyla yetinmeyecek, belki kavga edip kızdıracak, belki kötü bi laf edip canını sıkacak, belki de kıracak bilinçsizce kimbilir belki mesajlarına geç cevap verecek belki de hayatındaki tek önceliği O olmayacak.Giydiği her kıyafeti ayrı yakıştırmayacak biliyorum, gördüğünde kurbanlar olmayacak, dizlerini titretecek kadar seksi bulmayacak. Belki trip atıcak, hastalıklarını hafife alıcak belki de.  Velhasıl benim kıyamayıp yapmadığım her şeyi yapacak.

          Bütün bunlardan benim haberim olmayacak, O da çok takmayacak. Dönüp arkasına Verystone olsaydı böyle yapmazdı diye bakmayacak üstelik. Hayatından çok memnun olacak, canı yanmayacak, böylesi daha çok hoşuna gidicek daha fantastik gelicek. Ben de yeni bi hayat kurucam kendime, yeni birini bulucam hayatımın merkezine yerleştirmek üzere ,bu kadar çok olmasa bile, sevicem yine verebildiğim kadarını vericem dışardan bakıldığında hayatıma yıllar sonra mutluluğu bulmuş -eski- zavallı bi umutsuz aşık olarak devam edicem. Rakı masalarında sahi sen birine bi aralar çok aşıktın ne melankolik yazılar yazardın diye bahsi geçicek gülüp geçiştiricem. Yıllar geçicek...

         Biliyorum ki; kendi kendime kaldığımda gözlerim dolucak, aklıma yaptıklarım gelicek ve ben kendime acıyarak yine aynı cümleyi kurucam; Ama ama ben çok sevmiştim lan!

***Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=l1NBrWqAuzM

14 Eylül 2013 Cumartesi

Hasta...

                Sağlıklı bi insan olduğum söylenemez. Çok küçükken başladı doktor, hastane maceralarım. Hal böyle olunca kendimle ilgili 40 yaşımdan üstüyle ilgili bi beklentim de olmadı hiç. Bademcik iltihabından muzdarip bi insan olarak konuyu çok abartmamam gerekir biliyorum ama Tıp camiası ve yaşamımın her noktasına etki eden Türk filmleri sağolsun ben abartmasam da bi şekilde beni drama kraliçesi yapmaya and içmiş sanki.

                Olay aslında bundan 6 yıl öncesine dayanıyo. 6 yıl önce kendimi nefessiz hissetmeye başladığım bi dönemde bi şekilde Göğüs hastalıklarına muayeneye gitmemle başladı lanet. Gittiğim doktor konuyu astımla başlatıp nasıl olduğunu anlamadığım bi şekilde “Ben sizde akciğer kanserinden şüpheleniyorum”a bağladı. Ertesi gün akciğer tomografisi çekmek üzere randevu verip beni eve gönderdi. Yol boyunca 40 numara ayaklarıma bakıp ben daha ufacığım kanser olamam diyerek ağladığımı hatırlıyorum. Sonrasında tomografiler, başka doktorlara göndermeler derken başladığımız noktaya döndük astım olduğuma karar verdi ve ben tekrar rutin hayatıma döndüm. 2 yıl her hastalığımı astıma bağladıktan sonra bambaşka şikayetlerle bambaşka bi doktorda buldum kendimi bu sefer ki doktorum da diğerini aratmadı şükür “Hmm siz lösemi olabilirsiniz bi bakalım” cümlesiyle beni yeni bi krize soktu o zamanlar tabi sona bu kadar yakın olmadığım için takmadım sadece tahlil sonucu beklerken biraz gerildim. Sonuç vitaminsiz kaldığım çıktı bi krizi daha atlatmanın verdiği heyecanla rutinimi hiiç bozmadım. Taa ki geçen haftaya kadar.

                Son bi yıldır yirmi günde bi hastalanmam, vücudumda çıkan anlamsız morluklar, geceleri alakasız saatlerde başlayan ateş (Onun sebebi başka biliyorum J) çokta salladığım bi durum değildi. Deneyimli hasta olmanın avantajıyla hastalığıma neyin iyi geldiğini de biliyorum çoğu zaman doktora bile gitmeden 6 iğneyle hayatıma devam ediyodum. En son tatilde de hastalanınca yeter laan oldum galiba ve kendimi nam salmış efsanevi bi doktorda buldum. Klasik muayene, benim doktora anlamsız sorularım derken bi dizi tahlil istemiyle çıktım doktordan. Tahlillere bakınca durumum çok iç açıcı görünmüyo farkındayım ama çokta ses çıkarmadım açıkcası. İstenen 10 tahlilden 6’sı lösemi olup olmadığımı anlamaya yönelik. Amaan yine vitaminsizim kesin derken tahlil sonuçlarım çıktı. Öncesinden deneyimliyim lösemi miyim diye bakılan tahlil sonuçlarında bi abukluk var. Google zaten koydu teşhisi kesin lösemiyim. İlk kez ahaa sıçtık oldum. Doktora gidicem gün hayat nasıl anlamsız geliyo anlatamam iş yerinde randevu saatini bekliyorum ama şirkette duramıyorum, birileriyle konuşurken sarılıp ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Neyse randevu saati geldi gittim doktora doktor bi sonuçlara baktı bi bana baktı:

-Bademcikler lenfotik organlar, akla başka şeyler getiriyo tahlil sonuçları aslında KLL (Kronik Lenfotik Lösemi) yaşlı hastalığı ama bi hematolog görsün ben yorumlayamam. Hadi hemen Hematologa çıkalım bi.

            Dedi benim bakışlar düştü neye uğradığımı şaşırdım. Ama ama hep böyle oluyodu sonra ben vitaminsiz oluyodum. İlk kez ciddiye alınası bi haldeyim ama bildiğin biliçsizim. Yol boyunca yakın gördüğüm herkese haber verdim –ki hazırlıklar yapılsın- çünkü sahneye Türk filmlerinden hazırlıklıyım hastanız lösemi yani kan kanseri repliği duyucam yakın zamanda muhtemelen çok uzun da yaşamıycam son zamanlarımda herkes destek olsun hissindeyim. Eve döndüm. Anneme bi şey söyleyemiyorum üzülmesin kadın (yine bi Türk filmi hareketi en sevdiğinden sakla hatta kötü davran ki unutsun seni) abimle odalara kapanıp tahlil sonuçlarımı konuşuyoruz. Garibim abimin bakışlar değişmiş gözleri dolu dolu bakıyo ben de ideal bi drama kraliçesi olarak rolümün hakkını veriyorum tabi her zamankinden daha şirin daha neşeli haller ben üzülmüyorum modu. Gece yatağa yattım başladı kabus e benim şimdi saçlarım dökülücek ama kafam eğri saç olmazsa ortaya çıkar neyse peruk takarım, işlerim nolcak kemoterapi almadığım zamanlarda çalışırım millet böylesi haberlerde kalan zamanını nasıl iyi değerlendireceğini düşünür ben baya baya zırvalıyorum aklımdan cenaze fotoğrafımdan nereye gömüleceğime kadar her şeyin planını yaptım. Neyse ki abim benim bu durumuma çok dayanamadı tahlil sonuçlarımı aldığı gibi konunun namlı doktorlarından birisinin kapısını çaldı ve Çarşamba sabahı hayatım yeniden başladı. Evet yine korkulucak bi şeyim çıkmadı kansızmışım araştırılsın buyurmuş doktor ama daha bi müddet buralardaymışım. Herkese tekrar haber salındı Çarşambadan beri kutluyoruz yeni hayatımı.

Bütün bu yaşadıklarımdan çok farklı sonuçlar çıkarmamı bekliyo herkes farkındayım, yeni bi hayat, kendime biraz daha dikkat ama işte insan lönk diye değişmiyo o yüzden üzgünüm ama bana bu hikayeden sonuç olarak iki şey kaldı:

            Birincisi bi dostumun kurduğu cümle “ Verystone böylesi dramlar hep büyük mutluluklardan sonra yaşanır korkma sen daha hiiç mutlu olmadın” gerçeği. İkincisi ve aslında hikayenin kendi adıma özü; Ömrümü çürüten bu hastalık hallerim falan değil benim, kansızlık falan hikaye bazı insanların yokluğuna tepki veriyo vücudum her hücresiyle.

***Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=H2fInJ1T7OI


22 Ağustos 2013 Perşembe

Özür...

       Günah çıkarmak mıdır derdim özür dilemek midir kararsızım yine. Ama son 3 gündür kendime itiraf ettiğim bi şeyi en çok sesimin çıkabildiği yerde dile getirmek istedim sanırım...

         Ortalama 13 yıldır dönem dönem hayatıma girmek isteyen insanlar oldu hep. Kimi tek sefer şansını denedi kimi aylarca hatta çok azı yıllarca benim için bi şeyler yaptı, kendini gösterdi, çaba harcadı. Bilen bilir ikili ilişkilerde kaçmaya, nazlanmaya inanmam ha seviyosam karşımda ki kaçıyosa kovalamaktan da gocunmam. Sevmediğim kimseye sevdiğimi söylemedim, çoğu zaman kız öküzü olmayı göze alarak, sevmediğimi de bi şekilde belli ettim. Kimi zaman açık açık söyledim. Hal böyle olunca bu aylarca, bazen yıllarca uğraşmayı göze alıp hayatıma girmeye çalışan insalara anlam veremedim hep bi inat uğruna yaptıklarını düşünüp, gülüp geçtim. Taa ki 3 gün önce dışarıyla ilgilenmeyi bırakıp kendime dönene kadar..

       Ben de aynısını yapıyorum işte yıllardır bi şekilde bi adamın hayatının bi köşesine girmeye çalışıyorum. Üstelik bunu O'nu mutlu ettiğimi zannederek yapıyorum. Arıyorum, mesajlar atıyorum, merak ediyorum... Bi şekilde tüm dünya O'na zarar vermek için hazırmış da ben olmazsam başına türlü türlü felaketler gelecekmişe inanıyorum. Gittiği yerlerde mutlu mudur'u geçtim sıkılıyo mudur'a kafamı takıyorum. Nezle olsa yolları kapalı bi köyde kış günü mahsur kalmış hasta muamelesine geçiyorum. Yolculuklarında gittiği yere sağ salim ulaştığından emin olmadan uyuyamıyorum. Azıcık suratı asık olsa kesin bi derdi var, n'ooldularla hayatı kendime zehrediyorum. Bi sürü süslü cümle kurayım istiyorum en kızdığım zamanda Seviyorum'la küfrediyorum. Ve işte bütün bunları ve daha fazlasını o kadar olağan bi akış içindeymiş gibi yapıyorum ki kendimi karşımdakinin yerine bi türlü koyamıyorum. Kabul ediyorum bu konuda şanslıyım kurban olduğum o kadar nazik ki bütün bunlar olurken durup bana Siktir Git Verystone demiyo. Nezaketinden geçiştiriyo, duymazdan, görmezden geliyo bütün bu patlamalarıma tek kelimelik cevaplar verip belayı üzerinden beni de kırmadan savmaya çalışıyo ve ben anlamamakta direniyorum. O kadar direniyorum ki çoğu zaman kendimi -:)- mesajına cevap yazmaya çalışırken buluyorum.

      Yeni farkediyorum ben adamı boğuyorum. Bırak mutlu etmeyi bütün hayat kargaşası içinde bi de ben dert oluyorum. Yüzünü gülümsetir diye düşündüğüm her şey yüzünü ekşitiyo. O kırmamaya çalıştıkça, alttan aldıkça ben üstüne gidiyorum, sıkıyorum. Biliyorum O'nun ne benim şefkatime ne sevgime ne de sonu gelmeyen ilgime ihtiyacı var. Biraz acımakla karışık bi geçiştirme duygusunda sadece. Ve ben kendimi kandırıyorum.

     Bu yüzden artık anlıyorum. Bugüne kadar yaptığım tüüüm öküzlükler için özür dilerim. İnat değilmiş, anlamsız hiç değilmiş insan bazen bu kadar mantıksızca ve bencilce severmiş. Anlamamak benim eblekliğimmiş. Üzgünüm...

     
*** Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=Wa8Oiv_cdho

       

         

8 Ağustos 2013 Perşembe

Yalnızlık!

         
          Yine böyle bi gece yarısı, el ayak çekildiğinde, telefonunun sesi kısık ve nerde olduğu bile belirsizken ve sen kabullenilmiş bi beklentisizlik içindeyken veya kalabalıklar içinde, şen kahkahaların etrafı inletirken hatta muhabbetin gözbebeğiyken bi his kaplar içini, bi ağlama duygusu sarar, bi sıkıntı çöktü zannedersin, aldığın nefes yetmez bi etrafına bi kendine bakarsın işte o zaman anlarsın...

           Bi şey olsun diye çabalarsın, attığın mesajlar uzay boşluğunda operatör şebekelerinde kayboluyo diye düşünmeye başlarsın. Hastalanırsın; hastalığın verdiği acılar mazoşistçe bi zevk vermeye başlar başka bi şey düşünemediğine mutlu olacak hale gelirsin, kendini avutmak için başladığın kitapları, filmleri tamamlayamazsın, şarkıların sözleri anlam ifade etmesin diye dinlemediğin müziklere sararsın işte o zaman anlarsın...

          Ve öyle bi an gelir ki; hayal bile kuramazsın, yıllardır kendini avuttuğun iyi şeyler de olacak yalanına sığınamazsın, kendini dünyanın en gereksiz insanı gibi hissetmeye başlarsın. Birileri gelir iyi ki varsın der, seni ne kadar sevdiğinden bahseder anlamlandıramazsın. Senden beklenen, duyulmak istenen cümleleri kurar, uykusuz geceler için kahveyi, yenmeyen yemekler için sıcağı suçlarsın. Gerekirse tüm ölmüşlerine, olmamışlarına ağlarsın. Hem fazla gelirsin her yere hem biraz eksik kalırsın. Anlatılıcak hikayeler bulduğunda unutmaya, yaptıklarını düşündükçe hiç olmamış gibi davranmaya kasarsın. Yaşayarak, kimselere anlatamayarak, canın acıyarak tek bi kişinin yokluğunun asıl "Yalnızlık" olduğunu anlarsın...

          Sonra hayırlısı ile kısmet arasında bi seçim yapar öyle de yaşarsın...

Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=evhuOSkwE6M
         

26 Temmuz 2013 Cuma

İstiyorum, istiyorum, istiyorum...

Yaz geldi havalar güzelleşti, sokaklar çıkılabilir hale geldi ya etrafımdaki herkeste yalnızlık çığrınışları tavan yaptı. E tabi bütün kış uyuyan hormonların da uyanmasıyla millet çiftleşme arzusuyla yanıp tutuşur oldu bunu anlayabiliyorum. Ama işte bu işler de kolay değil. Deniz kenarı, plaj çıplaklığı çarpılmalarını saymazsak insan pat diye sevgili yapamıyo. Aşk meşk mevzularında evrene mesaj gönderme, Eros’tan sağlam bi ok bekleme, yolda giderken çarpılma geyiklerine hiç inanmayan biri olarak oturdum kendimden çıkarım yaptım. Sevgili nasıl yapılırın en kritik noktasına el atmaya karar verdim. (Tamam biliyorum terzi kendi söküğünü dikemiyo ama aşağıda haklı gerekçelerimi açıklıycam)

İster yazlık maksimum 3 aylık, ister gecelik takılmalık, isterseniz şöyle uzun süreli meli malı’lı bi ilişki için en temel nokta Ne İstediğini Bilmek. Algıları, çakraları istediğine yönlendirmek. Ben kendi adıma istemeler dönemini 4’e ayırıyorum.

1-      Çok Yakışıklı Olsun Dönemi
Lise sondan üniversite bitene kadar geçen (17-21 yaş) dönemi tek hedefim yolda beraber yürürken benden çok bakılıcak bi sevgili sahibi olmaktı. Adam çok yakışıklı olsun gören herkes “Oha bu hatun bu adamı nasıl tavlamış” olsun derdindeydim. Tek krtiter yakışıklılık olunca çokta zorlanmadım açıkçası. Ha hatta o zamanlar şimdiki gibi güzel bi hatun da değildim. Bildiğin ergen çirkini bi kızdım. Ama kendimden o kadar emin ve o kadar isteğime hakimdim ki bulması hiç zor olmadı gül gibi çocukları. Yalnız işte bu çocuklarla ben hiç uzun süreli takılamadım tamam hayallerime kavuştum, yolda kızlar çocukları kesti, hiç bi arkadaşım Allah sahibine bağışlasın cümlesi kurmadı ama adamlar güzel olunca aramızdaki muhabbet edilen karşılıklı nezaket iltifatlarını geçmedi.  E adamların talibi çok, benim de aklım hep daha yakışıklısı vardır vakit kaybediyorum da olduğu için kriter kendini bi zaman sonra imha etmek durumunda kaldı.

2-      Popüler Olsun Dönemi
Niye bilmiyorum (21-24 yaş) bi dönem aklımı magazin dünyasına çok fazla taktım. O kadar magazin meraklısı olunca bi süre sonra  insan benim de bu dergilerde, eklerde boy göstermem gerek benim bu hatunlardan neyim eksiğe bağlıyo.  İşte tam o noktada dur ben bu sefer popüler bi adam buluyum şöyle yakalanmalı aksiyonlara giriyim ordan yürür giderime kendini inandırıyo. Ben de öyle yaptım yine çok kararlıydım sanırım bi önceki döneme göre zorlasa da hedefime ulaşma konusunda yılmadım. Dönemin popüleri sayılıcak, bi yerde yakalansak olay olmasa da magazin eklerine 2. Sayfadan haber olucak adamları bulmayı başardım. Bu adamlarla takılmanın ilk zamanları çok eğlenceli kabul etmem gerek bambaşka bi dünyaları var. Hep bi gizlenme çabası, gizli saklı buluşmalar, kuzenim yalanları ama adamlara herkes benim gibi yaklaştığı için yemiyolar, güvenmeleri için geçen zaman benim katlanabileceğim bi zaman olmadığı için yoluma meşhur olmadan devam etme kararı aldım.

3-      Zengin Olsun Dönemi
İşten çok yorulduğum, gencim güzelim 8:30-18 mesaiye ne gerek var, şöyle evimde otursam, sabah kalksam sporumu yapsam, kahvaltımı hizmetçim hazırlasa sonra  Bebek’te 3-5 tur atsam dediğim dönemde (24-26 yaş) ben zengin bi koca buluyum kendimi şu hayattan kurtarayıma karar verdim. Şanslı bi hatun muydum, azimli miydim bilmiyorum 2 yıl boyunca nerde parası olan adam var benim kasmama bile gerek kalmadan gelip beni buldu. Ama işte ne istediğini bilmek kadar kendini bilmenin de çok önemli olduğunu ben bu dönemde anladım. Alışmadık götte don durmuyo o yaşa kadar hesaplarını kendi ödemiş, gideceği yere en paralı zamanında taksiyle gidebilmiş bi hatun olarak ben bu zengin adamlarla takılmayı beceremedim. Adamlar da ilginç istemedikçe geliyolar alışılmamış bi model olduğum için sanırım üzerime çok düştüler. Ama işte para sahibi olan adam nedendir bilmem eğlenceli olmuyo. Adamlar gözümün içine paramı harcayabilirsin diye baktı ama sıkıntıdan patladığım için adamın parasını gözüm görmedi.  Yemişim havalı arabalarını dedim ve fakir ama eğlenceli hayatıma devam ettim.

4-      Kafası Çok Çalışsın, Fırlama Olsun, Özgüveni Tavan Olsun Dönemi

Türlü deneme yanılmalar yapıp hiç birinde aşkı bulamayınca dönüp geriye baktığım dönemde (26-.... yaş) asıl takılmam gereken modeli maalesef kaçırdığımı farkettim. Bi kere bana köpek çekilmesinden psikopatça bi zevk alıyorum, zekayı en etkili afrodizyak olarak görüyorum ve beni kitleyebilen adamlara hayran oluyorum elde bu kadar kuvvetli veriler varken aşık olacağım profili 9 yıllık bi deneme yanılma döneminin sonunda bulmuş olmam benim eblekliğim. Ama bi yandan da akıllı hatunmuşum baştan beri bu modele kassaydım yalnızlık dönemim sonsuza kadar uzarmış oluyorum zira bu kriterlere uyan adam öyle elimi attım geldiyle bulunamıyo. En iyi ihtimalde bu özelliklerden birinden vazgeçmek gerekiyo. Onu da ben istemiyorum neyse daha fazla mazaret göstermiyeyim henüz bu adamı bulamadım. (Doğrusunu söylemek gerekirse bu güne kadar bi tane bulabildim ama O’nda da ne istediğini bilmek falan yetmiyo).  Kararlıyım, ne istediğimden bu sefer valla eminim. Oralarda böyle bi adam var mıdır bilmiyorum ama varsa bana itelesenize bişi deniyim J

Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=DsRoY6-cuM0

29 Haziran 2013 Cumartesi

Taşıması Zor!

      Daha ne kadar sana yazarım, daha ne kadar seni anlatırım bilmiyorum. Ama ilk kez yorulduğumu hissediyorum. Yıllar geçerken en çok benden giderken geçen zaman ve hayat sana benim varlığımda da yokluğumda da aynı anlamları ifade ederken ben yoruldum...
      
      Yoo yanlış anlama sakın sevmekten sevilmemekten yorulmak değil benimkisi. Seviceni umarak başlamadım seni sevmeye hakkını yemeyim öyle güzel sevdirdin ki kendini, sevmeye yorulmayı da aklımın ucuna bile getirmedim bunca sene. İçim acıdı sadece. Kırıldım çok geçen zamanda, güzel cümlelerinle tamir ettim her seferinde kendimi, tekrar aynı şevkle başladım seni sevmeye. Avuttum da kendimi bi şekilde görmedi gözüm hiç bi şeyi. Yorulmıcam sandım hep bi sabah kalktığımda aymayı bekledim. Vazgeçmiş olarak uyanmayı diledim gecelerce en acı verdiği yerde. Unutarak uyanırım belki dedim ama yorulucamı bilemedim.

     Yoruldum işte...
     
      Senli hayallerim var benim sende hep başkasıyla gerçek olan. Senden duymaya can attığım ama başkalarının kurduğu cümlelerim. Senden utanmadan istediklerim var benim ama senin bana olmazların, başkasına cömertçe sunuşların. Gözümü senden alamadığım zamanlarım var benim senin bana bakmadan geçtiğin. Törpülediğim hislerim var benim, kıskanmak gibi sevmezsin bilirim kıskanılmayı, hiç olmadığım kadar geniş davranmayı becerdiğim ama bi kere de olsa beni kıskan istediğim. Susuşlarım var benim senden ses beklediğim ama ben sustukça senin de susacağını bildiğimden her seferinde yenildiğim. Cümlelerim var benim sana kurduğum akşamdan sabaha unuttuğun. Kimliklerim var benim sen fark et diye her gün yenisine büründüğüm. Bilip de  bilmediklerim var benim sadece senden öğrenmeyi sevdiğim. Sürprizlerim var benim nefret ettiğin. Şiirlerim, yazılarım, mektuplarım var benim okumadan geçtiğin. Sana sakladıklarım var benim keşfetmeyi istemediğin. An'larım var benim senin geleceği düşünmekten görmek istemediğin. Ve çok sevmelerim var benim çok aşıksın diye söylendiğin.

     O kadar çok yüküm var ki sana dair bilirsin daha ruhum çocuk taşıması zor. Şefkatlisin bilirim sevmeyeceksen yine sevme ama hiç olmazsa yardım et devam etmeme...

Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=_L8QSDhZNQ0




17 Mayıs 2013 Cuma

Hani



***Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=nFnh_iQa6fI

Hani uyumama sebebindir. Düşünmekten uykuya bi türlü dalamazsın. Dalsan O’nlu bi rüyayla uykun bölünür kimi zaman korkudan kimi zaman mutluluktan uyuyamazsın. Gün boyu yaşanan her anı kafanda bi daha kurarsın, hiç bişi yapmasan belki 10 kez okuduğun mesajlara bi kez daha bakarsın. Ama O hep bi bahaneyle bi iyi geceleri bile çok görür ya...

Hani her sabah gözünü açma sebebindir. Gözünü açar açmaz O yanındaymış gibi sol yanına yandan bi gülücük sallarsın. Sırf varlığından sebep mendebur pazartesilere bile lanet etmezsin, sabahın en mahmur haliyle aynada O’nun gıyabında kendini seversin. Ama O sabahına hiç senle başlamaz ya...

Hani giyinip süslenme sebebindir. Kendine daha bi özen gösterirsin, en güzel kıyafetlerini hep O’na saklarsın. Bazen öyle güzel olursun ki sokaktan geçen herkes dönüp bakar, kimsenin bakışını takmaz kendini de kıyafetlerin gibi bi tek O’na saklarsın. Ama O güzel bi söz bile söylemekten aciz kalır ya...

Hani iyi insan olma sebebindir. Herkese farklı davranmaya başlarsın. Yüzün hep güler kimseye hiç bi şeye of demezsin. Daha yardımsever daha çalışkan daha zeki daha başarılı olmaya başlarsın. Etrafındaki her şey gözüne daha sempatik görünür. Ama O seni bile bi gülümsemeden mahrum bırakır ya..
.
Hani hiç yapmam dediğin şeyleri yapma sebebindir. Ergen aşıklar gibi davranırsın. Bi küsüp bi barışır olmadık şeylere surat asar, her cümlesinde bi mana ararsın. Kavgalar çıkarır, barışma baheneleri sunarsın. Ama O yaptıklarının anlamsızlığından dem vurur ya...

Hani telefonunu yanından hiç ayırmama sebebindir. Aramak için fırsat kollarsın. Olmadı, olur olmadık şeyleri yazar yollarsın. O telefondan gelen her sese dikkat kesilir, o ses gelmedikçe sinirden etrafına çatar, karalar bağlarsın. Ama O sen yazmadan yazmaz, aramadan aramaz ya...

Hani anlamsız teklifler sunma sebebindir. Hiç gidilmedik yerlere sırf birlikte vakit geçirmek için gidersin. Eğlenemesen de O’nun yanında olmasının mutluluğuyla takmazsın. Yorulsan söylenmez, hasta olsan geçti der sırf daha fazla vakit geçirebilmek için anlamsız yollara bile katlanırsın. Ama O sana hiç teklifle gelmez ya...

Hani efkarlı sofralara oturma sebebindir. Her kadehte O’nun şerefine bir yudum alırsın. Yaptıklarına, yapmadıklarına, yapacaklarına ve yapmayacaklarına içer, kendinden önce O’nun dertlerine yanarsın. Kadehini ne olursa olsun O’nun sağlığına, mutluluğuna kaldırırsın. Ama O içerken kendi dertlerine yanar ya...

Hani paranoyaklaşma sebebindir. Her yerden takip etmeye çalışırsın. En büyük derdin nerden kimi eklediği en son ne zaman online olduğu olur, anlamsızca bi dedektif ruhuna bürünürsün. Hiç olmayacak insanlardan kıskanırsın. Ama senin kimle nerde ne yaptığın O’nun umurunda olmaz ya...

Hani kimi zaman yaşama sebebindir. Hayatının merkezidir. Senin için dünya O’nun etrafında döner. O olmasa hayatın bi anlamı olmazmış gibi gelir. O’nla doğdun O’nun sayesinde nefes alıyosun sanırsın. O her şeyindir. Ama O sana kendini O’nun hayatında gereksizden bile öte hissettirir ya...

Hani kimi zaman sözünden dönme sebebindir. O’na, size, hikayenize çaba harcarken hiç bitmiycek sanır bitmesin diye kasarsın. Ne yaparsa yapsın hep bi şans daha verir hep affedersin.Kendi kendine vazgeçmiycem sözü verir uzunca bi müddet tutarsın.  Ama O seni çaresizce vazmeçmeye mecbur bırakır ya...

Buraya kadar bu yazıyı okuduysan belli ki var hayatında bu yazının kahramanı. Sen bu kadar içten hissediyosan ve O da bu kadar takmıyosa boşver sen,  öyle kahramanın ta amına koyim ben.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Geçmiş Olsun!

      
    Konunun uzmanı sayılmam, öyle pat diye aşık olmam, olamam. Pratikten çok teoride iyi olduğum konulardan biri aşık olmak. Neyse ki şanslıyım etrafım aşk böceği olmaya yatkın arkadaşlarla dolu e bende ki gözlem yeteneği de malum hazır yaz geliyo gönüller şenleniyo, yine bi amme hizmeti yapayım benim gibi olayı farketmekte zorlananlara aşık olduğunu nasıl anlarsını yazayım dedim.

* O zehir gibi çalışan kafa artık kendini devre dışı bıraktıysa ve sürekli olarak aynı insan etrafında dönüp duruyosa, kendini ne kadar zorlasan da aklına başka bişi gelmiyosa, gözünü açtığın ilk andan kapattığın ana kadar sadece O'na odaklanıyosan,

* Sürekli O'nla konuşuyosan, O'nun sana sorular sorduğunu o sorulara cevap verdiğini hayal edip tüm gün hayali iletişimi devam ettiriyosan ama karşı karşıya geldiğinde ağzından çıkan sözler kıpkıptan öteye gidemiyosa,

* O'nu suratı asık gördüğünde senin de ağzına sıçılıyosa, suratın asılıp dünyadan tat alamıyosan, noldu lan diye üzülüp, sonra kahkahalar attığında başkasıyla kahkahalar attığına delleniyosan,

* Hastayım dediğinde panik olup ne yapıcanı şaşırıyosan, yemeğini yedi mi, bi şeye ihtiyacı var mı, hava soğuk kalın giyindi mi gibi anneye-babaya bağlayan düşüncelerle şefkate boğmak istiyosan,

* Yanında dişi-erkek sinek görmeye tahammül edemiyosan ama yiğitliğe bok sürdürmemek için ses etmiyosan, hem hiç yalnız kalmasın isteyip hem yanındaki herkesi yok etmek istiyosan,

* O'na yakışan kıyafetleri giydiğinde O'nun için deli olup O'na nazar değer korkusuyla hiç giymesin istiyosan,

* Gördüğünde iyi bi bahanem olsa da sarılsam, öpüp kaçsam, dur dibinden geçiyim de hiç olmazsa dokunuyum hissiyle doluyosan,

*  O'ndan haber alamadığın zamanlarda kendini uykuya vuruyosan, mesajın gelmediği her dakika sinirden kudurup, etrafındaki insanlara çekilmez biri oluyosan,

* Hem herkese anlatmak isteyip hem kimseye anlatamıyosan,

* O'nun sevdiği her şeyi sevip, sevmediği her şeyden nefret ediyosan,

* Görmediğinde özlemekten için çıkıyosa, ne kadar görürsen gör yetmiyosa,

* O'nun dışındaki tüm insanlar senin için sadece kardeşse,

* Dikkatini çekecek her yol mübahtıra vurduysan,

* O'nun beğendiği kıyafetleri her gün giymemek için kensini zor tutuyosan

yukarıdakilerden herhangi iki tanesi için ahaaa aynı ben diyosan geçmiş olsun arkadaşım. Şimdi derin bi nefes al ve öncelikle aşık olduğunu kabullen bence.

  Sonrası mı? Sonrası sana kalmış içine düştüğün hal sana günlük güneşlik günler getirmeyecek, hatta çoğu zaman acıdan için çıkıcak ama bazen bi gülüşle bazen bi cümleyle gününü güzelleştiricek o yüzden tadını çıkar bence.

*** Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=OeuDNaPRi7Q 







    


16 Mart 2013 Cumartesi

Bilmezsin!


Bilmezsin sen, kimse bilmez, bunları sana yazdığımı. Romantik filmlerden, aşk romanlarından, pembe dizilerden, etrafımda yaşanan büyük aşklardan yaşanmamışlığımıza uyarlamalar yaptığımı. Gecenin bi vakti aklıma düştüğünde çaresizce kendimi oyalamaya çalıştığımı.

Bilmezsin sen, her sabah sana uyandığımı. Güne senin için başladığımı, sana hazırlandığımı. Belki karşılaşırız diye hep etrafıma bakındığımı. Dinlediğim şarkıları sen sever misin diye düşündüğümü de bilmezsin radyodan bana gelsin diye şarkılar dilediğimi de. Ve bilmezsin sen her sabah kendimden önce senin burç yorumunu okuduğumu.

Bilmezsin sen, sessizliğinde boğulduğumu. Sen her sustuğunda konuşan herkesin anlamsız olduğunu. Napıyodur şimdi diye düşünmekten yorulduğumu. Sana onlarca kez küstüğümü de bilmezsin tek kelimenle barıştığımı da.

Bilmezsin sen, her gece rüyamın bi yerinde senin olduğunu. En fantastik film karakterilerinin yanında rüyanın en anlamlı karesi olduğunu. En çok senli hayaller kurduğumu da bilmezsin sen içimden hep senle konuştuğumu da.

Bilmezsin sen, aynı saatleri yakaladığımda beni düşündüğüne inandığımı. Ve şu sıralar en çok “Birini istemsizce sürekli düşünüyosanız, O da sizi düşündüğü içindir” araştırmasına inandığımı.

Bilmezsin sen, 4 yıldır cüzdanımda resmini taşıdığımı. Bi vesikalık fotoğrafına da olsa sahip olmanın mutluluk verdiğini ve birlikte çekilmiş tek bi fotoğrafa sahip olmamanın nasıl acıttığını.

Bilmezsin sen, özlemekten nefes alamadığımı. Gelirdi, arardı, yazardılara hep senin adına bahaneler bulduğumu da bilmezsin, senden uzaklaşmasın diye kendimi avuttuğumu da.

Bilmezsin sen, böyle sevmenin çok acımasız olduğunu. Küfretmeye kıyamayıp, en çok küfretmek istediğimin sen olduğunu. Gidip boğazını sıkmak istediğinle boynuna sarılmak istediğinin aynı kişi olmasının anlamsızlığını da bilmezsin, bu kadar kızarken bu kadar aşık olmayı da.

Bilmezsin sen, gurursuz olmadığımı. Çekip gidecek cesaretimin herkeste olup bi sende bi işe yaramadığını. Aranmadan aramaya inanmadığımı da bilmezsin, kaçanı kovalamayacak kadar umursamaz olduğumu da.

O kadar çok şey bilmezken sen, en önemlisini bilirsin işte; Seni ne çok sevdiğimi. Belki bu yüzden sevmezsin beni di mi?

***Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=Rhmb1Oc32NE 

16 Şubat 2013 Cumartesi

Neden?

      Beni neden sevmedin? Hayatının bi döneminde bu soruyu birine veya kendi kendine sormadıysan sen bu yazıyı okuma dostum ama bil ki şanslı azınlıktansın...

      Bütün başlangıçlar güzeldir. Biriyle tanışırsın bi şeyler başlar aranızda. Zaman çoğaltır çoğu zaman o bi şeyleri, arkasına güven eklersin, karşındaki bi sebepten karşılık verir gibidir duygularına, açtıkça açarsın içini bağladıkça bağlarsın kendini. Ne aradan ayların geçmesine ihtiyaç duyarsın ne karşındakinin duygularını sorgularsın. Verdikçe veresin, kendini adayasın gelir yaparsın da. Ara ara bi ayma duygusu sarar hep bi bahaneye bağlarsın. Aslında o da hissettiklerimi hissediyo ama gösteremiyo, söyleyemiyo, yapamıyo arkasından bi sürü amayla kendini avutursun. Sonra gün gelir hayatın filmlerdeki gibi olmadığını gösteren bi sahne yaşarsın az cesursa karşındaki karşına geçer, diilse bi mesajla belki bi telofon konuşmasıyla belki de cevapsız bıraktığı mesajlarınla söyler sana "Ben yapamıyorum".Kalakalırsın...

       Yaşadıklarınız gelir aklına, aptal gibi hissedersin kendini nefret duyarsın. Mesajları tekrar tekrar okursun, konuşmalarınız geçer aklından, kurduğu cümleler, birikmiş anılar ağlarsın. Oturup düşünürsün, aynanın karşısına geçer kendine bakarsın, kendinde neyin eksik olduğunu bulmaya çalışırsın, en yakınlarına sığınıp teselli cümleleri duyarsın. Sonra içini dünyanın en acı hissi kaplar Çaresizlik ve kendi kendine sorarsın "Beni neden sevmedi? Bilirsin oysa sevseydi, deneseydi, deneyecek kadar yüreği olsaydı çok mutlu olacaktı, O'nu hiç üzmeyecektin belki her aşk gibi bi gün bitecekti ama geriye yaşanan güzel şeyler kalıcaktı. Ah bi deneseydi hayatlarınız bambaşka olacaktı. Üstelik bilirsin, her insan gibi, güzelsin, bi sürü insanın sevdiği birisin ama olmadı O seni tanımadı, tanımak için çaba harcamadı, sana seni anlatacak, kendini tanıtacak, sevilecek yönlerini gösterecek şansı bile vermedi Ben yapamıyorum dedi kendi dilinde ve çekip gitti.
 
         İşin acısı burdan sonra başlıyo işte insan bi sürü şeye bi çare buluyo ama kendini sevdiremiyo kimseye zorla. Düşünüp durmanın bi sürü insan kendini sevdirebilmiş olmanın bi anlamı da olmuyo. O biri sevmeyince hayatındaki her şeye sıfırdan başlamak zorunda kalıyo. Elinde hayalleri, kırılmış egosu, bi daha ki hikayesine bir sıfır mağlup başlamanın acısıyla...

         Hiç bi yere yetişmiyoruz, hayat sürekli karşımıza bizi sevmeye hazır insanlar da çıkarmıyo varsa hayatında seni seven biri bi dur bi düşün belki karşındakidir filmlere konu olacak aşkının kahramanı...
       

         Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=cIbhCqoadbs
    

       

12 Ocak 2013 Cumartesi

Yeteneksizim!

          Sosyal medyada, arkadaş çevresinde, ilişki guruluğunun dibine vurmuş, yıllarca kadın dergilerinin her çeşidinden feyz almış, romantik komedi filmlerini hatmetmiş ve kimin başlamak üzere, başlamış ama tazecik, yıllanmış veya sorunlara boğulmuş ilişkisi olsa arayıp akıl danıştığı hatun olarak sonunda farkettiğim acı gerçeği açıklıyorum terzi kendi söküğünü dikemiyomuş. Ve o Verystone adamı donunda sallar çok fenadır hikayesi benim dışarıya yansıttığım bi rolden başka bişi diilmiş.

          Flörtleşme apayrı bi sanat kabul ediyorum. Ve Yüce Rabbim beni yaratırken benim hamuruma zerre kadar bu sanata bi yatkınlık katmamış üstelik bana yıllar içinde gelişecek bi yetenek de vermemiş. Hal böyle olunca ben bu sanatın tüm inceliklerinden yoksun bi şekilde 28 yaşıma kadar tüm hikayelerimi dağıta dağıta gelmişim o sebeple sanırım tüm ilişkilerim başlamadan patlamış, tam olacakken olmamış.

           Etrafımda hiç yalnız kalmayan, masasından çiçek, telefonundan mesaj eksik olmayan hatunlara bakıyorum ara ara kıskançlıkla aslında hatun benden güzel değil e benden akıllı da değil onu da biliyorum ben nerde hata yapıyorum diye düşünürken keşfettim bunu ben flörtleşemiyorum yani aslında flört ettiğimi sanıyorum ama o sırada adama o kadar yanlış mesajlar veriyorum ki adam neye uğradığını şaşırıp tarihe geçecek bi hızla kaçmaya başlıyo.

            Ortam çok da önemli değil biriyle tanışıyorum mesajlaşma kısmında efsaneyim ,mütevazi olamayacağım, sürekli bi açık kapı bırakmalar bi ahahalar karşımdakine zarf atmalar falan sonra tüm bu mesajlardan sonra ilk yüzyüze geldiğimizde mantık olarak iş atmaya devam etmem gerekiyo ya işte ben orda patlıyorum. Adam sanki anneme küfretmiş gibi gergin yanaşmalar, lisede okul çıkışında kavgaya gitmiş ergen modunda konuşmalar. Tabi mod bu olunca naz yapmak yerine gider yapıp, trip atmak yerine atarlanıyorum. Üstelik tüm bunları flört ettiğimi sanarak yapıyorum. Ha hiç birini yapmıyosam kıpkıp olup kalıyorum ki o daha beter. Konuşacak bişi bulamayıp anlamsız sesler çıkarıp o zaman görüşürüz diye ortamdan uzaklaşıyorum. Sonrası yine aynı al kızım eline telefonu mesajla durumu toparlamaya çalış başar hikaye yine başa sarsın adam sıkılsın ve kaçsın.

             Hal böyle olunca beklentilerin hiç birini de karşılayamıyorum öyle ki evde hangi diziyi izlesek ve o dizinin herhangi bi karakteri birini tavlasa annem dönüp "Bak o bile buldu birini sen bi beceremedin"e bağlıyo.   Kadına ben beceremiyorum da diyemiyorum "Ya ben istemiyorum ki" deyip konuyu kapatmaya çalışıyorum.

           Sevme konusunda iyiyim ama bu flört olayını ben elime yüzüme bulaştırıyorum. Biliyorum aranızda bu konuda çok yetenekli olanlarınız var bana bi el atsanız...

Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=55bSzhUzEP4