31 Temmuz 2012 Salı

Ben Aşıkken Utangaçım!

Başlık tanıyan herkese hade len! dedirtse de çok sağlam dayanaklarım var.
      Bundan 12 yıl önceydi. Lise sona geçtiğim yıl. Yaşadığım kurak iklimin can alıcı minik şehrinde o güne kadar babamın namından dolayı (yoo çirkin diildim, babamdan korkuyolardı) yanıma kimse yanaşamaz, arkadaşlarım çılgınlar gibi çıkma teklifleri alırken ben eblek eblek ortalarda dolanırdım. Aslında gözüme kestirdiğim çocuklar oluyodu, olayın farkındaydım ama hatun dediğin erkeğe yanaşmaza inandığım yıllar olduğu için salak salak cesaretini toplayıp bana çıkma teklif edicek şanslı çocuğu beklerken ,çok yakınımda, okul servisinde çıktı çocuk karşıma.
    Servis arkadaşı olduğumuz için kaynaşmak çok problem olmadı. Arka beşlide takılan bi gruptu bunlar, hemen önlerinde de ben oturduğum için ilk önce klasik sataşmalarla başladı hikayemiz. Ama çocuk çok dertliydi aşık olduğu bi kız vardı ve şans yüzüme güldü kız başka biriyle çıkmaya başladı. Ben tabi fırsattan istifade iyi arkadaş numarası, dert dinleyen dost ayağıyla iyice yaklaştım çocuğa. Sabah 45 dakika, akşam 45 dakika yol boyunca ayrılmaz ikili olup çıktık. Çocuk beni dert ortağı görüyo, ben zaten adım atamıyorum derken bi cuma gecesi nerden estiyse bi mesaj yazdım çocuğa:(Hala hatırlıyorum ben küçükken fena halde kıroymuşum bu arada)
-Gecenin karanlığında veya sabahın ilk ışıklarında bedenimle olmasa bile ruhumla hep yanındayım unutma!
Ve tataaa bu kadar salakça bi mesaj olmasına rağmen çocuk atladı. Biz başladık mesajlaşmaya sabaha kadar birbirimize bi dolu sms attık. Sabah hiçbişey yokmuş gibi ben dersaneye gittim baktım mesajlar gelmeye devam ediyo o günü ve geceyi de mesajlaşarak geçirdik ve çıkmaya başladık. Tüm haftasonunu nerdeyse hiç uyumadan ve sürekli mesajlaşarak geçirmiş biri olarak Pazartesi yorgun, mutlu ve aşık olarak gittim servise veee çocuğa günaydın bile demedim. Yüzüne bile bakmadan gittim okula. Tüm gün mesajlar yazdım akşam yine aynı hareket. Bi haftayı ç
ocuğun yüzüne bakmadan sadece mesaj yazarak tamamladıktan sonra çocuk en yakın arkadaşımın yanına gelip Verystone beni istemiyo galiba yüzüme bile bakmıyo dedi. Yok aslında çocuk için ölüyorum ama yüzyüze gelince ebleğe bağlıycam, kızarıcam, bozarıcam biliyorum o yüzden kaçıyorum da diyemiyorum. Kıvırdım ben. Bu arada çocuk aradığında telefonlarını da açmıyorum
konuşmaya utanıyorum çünkü. 15 günü 5.000 smsle tamamladıktan sonra baktım olmıcak kontöre de para yetmiyo (En son babamın yemekhane için verdiği parayı da kontöre yatırmıştım) bi okul çıkışı gittim arka beşli cam kenarına oturdum. O rahat tavırlı servis eğlencesi kız olarak oturamadım tabi, terden sırılsıklam kıpkırmızı bi hatun olarak yerleştim servise. Gelen herkes hikayenin farkındaydı sanırım kimse de gelip oturmadı yanıma sonra bi baktım benimki bindi servise çocuğun yüzü ışıldadı oturdu yanıma. Sesim tüm kalınlığına rağmen kedi gibi çıktığından hal hatır sormak dışında bişey de yapamadım. Beni çabuk çözmüştü çocuk. Servisi bi marketin önünde durdurdu indi bi geldi elinde fıstıklı çikolata. Benim dilim çözüldü çikolatayı görünce (çok romantik de gelmişti) bi rahatladım bi huzura erdim. Kurtulduk yüzyüze konuşamama geriliminden.  Attım utangaçlığı kısmen, aşık, mutlu ve konuşkan bi kız olup çıktım.
      Sosyal medyada  iyiyim ama iş yüzyüze gelince ebleğim ya  aşıkken utangaçım ben ondan!
Okurken dinlenilesi şakı için bakınız :http://www.youtube.com/watch?v=TZNVEV_x4VU

29 Temmuz 2012 Pazar

Sonunda Öküz Diyeceksek Burcun Ne Önemi Var?

İtiraf ediyorum ben de Serdar Ortaç’ın bile kınadığı o Türk kızlarındanım. (Bilmeyenler için bi röportajında neden hep yabancı hatunlarla gezdiği sorulmuştu ve kendisi abi Türk kızları ile muhabbet edilmiyo 3. Cümleleri burç oluyo demişti. Seni çöpe atacağım poşete yazık Serdar!) Tanıştığım herkesin, özellikle de karşı cinsin, burcunu bi şekilde öğrenir, tavlama taktiklerini, yaklaşma numaralarını internetten araştırır ona göre işe yaramaz bi sürü strateji belirlerim. O yüzden kendi deneyimlerimi paylaşayım millete bi faydam dokunsun.
Kova Burcu Erkeği: Tamam kafalrı çalışıyo çocukların, muhabbetleri de güzel ama arkadaş bi burç insanı bu kadar mı kuruntulu olur? Hep bi arkamı kollayım derdi, benden gizli iş çevirdin halleri, ha bi de inanılmaz bi kıskançlık. Bunların biri yüzünden koca bi dönem boyunca dersaneye eteği geçtim, kot pantolon bile giymeden gittim ben. (Vücut hatlarını ortaya çıkarıyomuş). Ama romantiktir de, en güzel sürpriz yapanları bu burçtan çıkıyo. Ben dayanırım, erkek dediğin kıskanır, gerekirse kafamı çıkarmam evden dışarı diyosan buyur tadını çıkar. (Ben baskıya dayanamayıp, aldatmıştım)
Balık Burcu Erkeği: Duyunca yazııık sen duygusalsın kıyamam oluyosun ya baştan uyarıyım yok öyle bişey. Bi insan bu kadar mı yere bakan yürek yakan olur, her gördüğü kıza mı iş atar. Sen dönüp birine baksan kıyamet koparır, ortalık ayaklandırır yanından ayrıldığın anda hemen sıradakini arar öyle pis bunlar. Ağlak olabilir ama ilişkilerinde hiç görmedim, çabuk sıkılıyo adamlar. Ben de sallamam diyosan olur bundan da. (Ben kontrol edemicem hikayeleri uzatmıyorum, uzaklaşmıştım)
Oğlak Burcu Erkeği: Bu adamla olur bişeyler, hikayeye başlarsın ama güvenmesi için kendini paralaman gerekir. Sadece sana değil, kendine de güvenini getirmen lazım. Adam sevildiğinden, aldatılmayacağından, terkedilmeyeceğinden emin olmadan çok sallamaz olabilir. Peşine düşersin, arar sorarsın, bin kere seviyorum dersin yok inanması için ne gerekiyo ben çözemedim. Bi de ev kuşudur bunlar, öyle sokaklarda takılayım, çılgın atraksiyonlar yapayıma gelmez çok. Mantıklı bi ilişkim olsun noolucak katlanırım diyosan evlenir gidersin bunla. ( Ben uğraşmaktan yılmıştım, bi kıskançlık krizinde ne halin varsa göre bağlayıp kaçtım)
Akrep Burcu Erkeği: Uuuu beybi bi insan hiç bişeyi mi unutmaz. Her kavgayı bi önceki kavgaya bağlar bunlar. Güzel seviyo adamlar genel anlamda, çok sıkmadan, eğlendirerek, senle kudurmayı bilerek seviyolar. Ama sinirleri çekilmiyo hiç. Sinirlenince gözü dönüyo ne dediğini bile bilmiyo genelde. Sırf bakışlarının hatrına katlanılır bunlara. (Anlaşılacağı üzere ben kaçmadım, uzaklaşmadım adam terketti beni)
Yay  Burcu Erkeği: Kendileri için her ne kadar özgürlüğüne düşkün denilse de kendisiyle eğlenen, konuşmayı seven, muhabbeti çekilirin ötesinde birini bulunca bildiğin bağlanıyo bu adamlar. Ama  ne kıskanıyolar, ne ağız tadıyla kıskanmana izin veriyolar. Bak herkes bana bakıyo az bi kıskansana adam çığlıkları atmamak için kendini zor tutuyosun. Bi de bunlarla takılabilmen için biraz sokak kedisi olman lazım, çok ince eleyip sık dokumucaksın, nerde atraksiyon var orda olucaksın, yorulmayacaksın. Şahsi kanaatim üniversite yılları için ideal sevgili. Sonrasında zora sokar biraz.
Aslan Burcu Erkeği: Bi insan yürüyüşünden bile ne burcu olduğunu belli eder mi? Aslansa eder. Bu adamların kafaları hep yukarıdadır. Dik yürüyüşü, her cümleye ben diye başlamasından hemen anlarsın. Bunlarla biz olmak çok zordur. Oldu diyelim başardın, seni gördü çarpıldı, yanında öyle bugün de az biraz salaş gezeyim, kendimi bırakayım yapamazsın. Yanındaki hatunda dikkat çeksin ister bunlar, muhabbetin falan çok önemli değil, yanında taşımak için ideal ol yeter. Ha bi de yalanlarına katlanabilmen gerekir. Kendisinin de unuttuğu milyonlarca yalan söyler bunlar. (Gösterişine kapıldığım bi tanesi oldu, sonra anladık ki ikimizden bi cacık olmaz)
Terazi Burcu Erkeği: Sokakta hanımefendi, yatakta fahişe, mutfakta aşçı tanımını bence bu adamlardan biri yapmış olabilir. Nazik olucaksın bu adamların yanında, arkadaşları görüp takdir edicek. Birlikteyken çok eğleniceksiniz, sıkıcı olmıcaksın, adamı dertlerinle yormıcaksın. Mümkünse kavga çıkarmıyacak ha bi de fazlasıyla ateşli olucaksın. Yoksa adam zaten flörtöz ben sıkıldım bi hava alıyım diye kaçıp gider. Ama ilginçtir bunlar hep döner. Bi kere muhabbetinden hoşlandıysa, azıcık da kıymetlisi olduysan arar sorar peşine düşer senin. (6 yıldır var böyle bi tane hayatımda 16 yıl da olsa olur sanırım)
İkizler Burcu Erkeği: Acaip bi çekimleri var bu adamların. Benim tanıdıklarımın istisnasız hepsinde şeytan tüyü vardı. Bunları da tanımak çok kolay, bi ortamda etrafında en çok insan olan, ve böyle üstüne basa basa hahaha şeklinde kahkaha atan biri varsa bil ki İkizler burcu erkeği kendisi. Muhabbetleri efsanedir hiç sıkılmazsın yanında ama birden biter o muhabbet ulan naptım ben ne dedim anlamadan asar suratını. Üstüne alınma aklına bişey gelmiştir, canı surat asmak istemiştir. Bunların karşısında sadece güzel olmak yetmez ayrıca bildiin ortalamanın üstünde bi zekaya da ihtiyaç var muhabbetini anlamayan adama tahammül edemiyolar dünya güzeli bile olsa. Ha sevip sevmediğini de hiç bilmiceksin bu adamların muhtemelen söylemeyecek. Sen arkadaş ol bu adamlarla, kanka ol, sevgililiğe yanaşma. (Ben bunları karşılıksız sevebilme yeteneğine sahibim, severim)
Koç, Boğa, Yengeç, Başak, hiç karşıma çıkmamış. Hoş çıkanlara baktığım zaman çok bi şey farketmemiş. En nihayetinde hepsine başlarken Romeo, bitirirken Öküz diyoruz.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Mesajınız Var!

Üzgünüm bu yazı 80 sonrası doğanlar için çook anlamlı bi yazı olmayacak. 80 öncesi doğanlara bilgilendirme, yeni bir heyecan keşfetme yazısıdır bu. 80 sonrası için sadece bir hatırlatma olabilir.
Mesaj dediğin nedir ki hem ben de yazabiliyorum diyosun biliyorum ama kastettiğim toplantıdayım, evet, hayırdan ibaret bi hikaye değil. Sen hiç sms üzerinden ilişki yürütmedin biliyorum. Abi mesaj falan uğraşamam arayım konuşayım dedin onu da biliyorum. Mesajla flört etmekten, o mesaj sesi gelene kadar dökülen terden, gülücük koysam mı koymasam mı geriliminden, sabah alınan günaydın mesajının inceliğinden, mesajlaşırken uyuya kalanın mahcubiyetinden, bekleyenin siteminden bahsediyorum. O yüzden gel inatlaşma dinle.
Mesajlaşma türlerini ayırarak başlayalım işe :
1-      Arkadaşa Atılan/ Arkadaştan Alınan Mesajlar: En sallanmaması gereken, sonunun samimiyete göre genelde ak (q) olarak bittiği mesajlardır. Arkadaşla ortam uygunsa mesajlaşma devam ettirilmez taraflardan biri arayarak hikayeyi sona erdirir. Genelde konusu akşam programı, buluşma mekanı, buluşma saati, sınav notu falan olur.

2-      Aileye Atılan/Aileden Alınan Mesajlar: Bunlarda da sallama gerekmez. Genelde tek cümle ile cevap yazılır. Veya kutlama, tebrik içeren, eve dönüş saatini, nerde olduğunu bildiren mesajlardır.  En sık tabi, tamam, evet ve hayır kullanılır.

3-      Taze Flörte Atılan Mesajlar:  Geldik en kritik olanına bunu kendi içinde türlerine ayırarak inceleyelim :

a)      Yeni Tanışılan Kişiye Atılan Mesajlar:  Buraya kadar başarıyla gelmişsin. Hatun/Er kişinin numarasını ele geçirmişsin. O ilk buluşmayı koparana kadar bağımlısın işte cep telefonuna. Burda atılacak mesajın saati çok önemli öncelikle doğru saati tutturman gerek. Deneyimlerime göre ideal saatler öğleden sonra 17:00-19:00, akşam 21:30 sonrasıdır. Sabah ilk mesajı atarsan çok yavşakça olur yeni tanıyosun, gün içinde işi olur dersi olur cevap alamazsın kıvrım kıvrım kıvranırsın. Saati yakaladıktan sonra ilk yapacağın hareket üzerinde çok düşünülmüş izlenimi olmayan ama cevap vermek zorunda bırakacak bir mesaj atmak. (Hayır halini hatrını sorma kastetiğim o diil) Sadece dikkatini çekecek bişey yaz, tanışılan güne gönderme olabilir ama lütfen mesaj 3 kelimeden oluşmasın mümkünse 6-7 kelimelik bi mesaj olsun sakın destan yazma. Sonrasında gelen cevap doğrultusunda bi müddet mesajlaşmayı sürdür, her mesajında cevap hakkı doğsun karşı tarafa ama bi yerde sen bitir mesajlaşmayı soru içermiyosa mesaj veda etmeden kes biraz gizemin olsun.

b)      Tanışılan ve Yazılmaya Başlanan Kişiye Atılan Mesajlar:  Bunlarda biraz daha rahatsın. Karşı tarafın tepkilerini biraz daha kestirebilir durumdasın rahat ol bak tam senin tarzına geldik halini hatrını sorarak başla. Mesajların esprili olsun ama saçma sapan şebeklikler yapma mümkünse bu mesajlaşmaya gece vakti başla amacın karşındakini maksimum uyanık tutmak olsun. Mesajla oyunlar oyna, kafasını karıştır, mesajlaşma gecenin bi yarısına kadar sorunsuz devam ediyosa hayırlı olsuuun. Bak gül gibi yazıştınız buluşun, kaynaşın, takılın artık olur sizden.

c)       Eski Arkadaş-Yeni Yazılan Kişiye Atılan Mesajlar: Şimdiye kadar kardeş kardeş mesajlar attınız birbirinize. Cevaplar yazdınız 3-5 kelimelik ama gün geldi yazasın geldi gözünün önündeki cevhere. Önce mevcut durumu çok bozma muhabbet et mesajla, mesajların arasına iltifatlar koy sonlarında gülücükler olsun. (ters tepki gelirse sempatiklik yaptığını söyler yırtarsın) Karşındaki hatun kişiyse dertlerinden, sıkıntılarından bahset şefkat duygusu uyandır, erkekse yalnızlığından yakın nooluyo lan olsun! En uzun sürecek mesajlaşma hikayesidir bu ayrıca. Taraflardan biri pes etmezse sonsuza kadar devam eder. Ya karşındaki herşeyi kabul eder takılırsınız ya da sen yazdıklarınla ve tüm hevesinle kalakalırsın. (Doğru zaman bu hikayede de önemli, taraflardan birinin düştüğü anı (sevgilisinden yeni ayrılma, terk edilme) yakaladıysan başarı kaçınılmaz olabilir. Bekleyebiliyosan böyle bi anı kolla)

4-      Sosyal Medya Mesajları: Bunlarda takip önemlidir. Twitter’dan, Facebook’tan bir müddet kişiyi takip etmen gerekir. Aldığı mentionlara verdiği tepkilere, wall’unda yazanlara bakarak öncelikle tarzını çözmen lazım. İddialı bi tarzı varsa kışkırtacak bi mesajla başlamak gerek, paylaştığı şeyler hep kendiyse, egosu biraz şişikse iyi bişey söyler gibi yapıp laf sokmak iş görür, romatik duygu böceğiyse can alıcı bi alıntı paylaş en duygusalından. Ama mesajlaşma öncesi her paylaşımını like et’meye dikkat et bi dikkatini çek mesajı görünce kim lan bu demesin.
Gelelim surat ifadelerine:
J kullan, kullanabildiğin kadar demiycem. Lütfen herhangi bir mesajın cevabı J olmasın. Mesajlaşmayı hemen bitirir, karşındakini kitler. Cümlelerinin sonunda kötü bişi demedim, ay çok sempatiğim, bebeğim kızma şaka yaptım amaçlı kullan.
L biraz ilgilensin benle, ayyy kıyamam olsun ifadesi. Tatlı tatlı naz yapacak kıvama geldiysen çak hareketini gör ilgiyi mutlu ol. Ama sık kullanma karşındaki mızmız demesin.
:D kullanma noolur bunu kullanma. İkon itici bi kere çok eğlendiysen ahaha de ama bunu yapma.
:S şaşırdığını, afalladığını başka şeylerle ifade edebilirsin. Ergen veya apaçi diilsen bundan da uzak dur.
:p ha bak bu olur. Lafı sokmak isteyip tutamadın kendini bari dalga geçtim amaçlı kullan ki karşındaki alınmasın kırılmasın.
Xoxo: öptüm de geç boşver gerek yok bunlara
Yaklaşık 14 yıldır mesaj yazan, en uzun süreli ilk ilişkisinin ilk 15 günü sadece mesajlaşmayla geçmiş bir profesyonel olarak ben senin için elimden geleni yaptım. Bundan sonrası senin yeteneğine kalmış. Ama gözünü seveyim hikaye az biraz ilerlediğinde sabahları ilk işin “Günaydın” mesajı yazmak olsun. Zira insana kendini daha iyi hissettiren, gözümü açtım aklıma düştün mesajı veren daha başarılı bi mesaj görmedim ben...

22 Temmuz 2012 Pazar

Eblek Benliğime Notlar-1

Yıllardır kendi hemcinslerimin %80’ini eblek olarak nitelendirip yaşadıkları ilişkileri hayretle izleyen ben en sonunda aslında kendimin eblek olduğuna aymış bulunmaktayım. Ben yıllarca yanlış tanımlamışım bu konuyu ortalamanın üstünde bi zeka, muhabbet edebilme yeteneği, espiri kabiliyeti falan insanı ebleklikten kurtarmıyormuş maalesef. Asıl ebleklik ilişkilerde kurman gereken cümleleri bilmeyince ortaya çıkıyomuş.
Bu nedenle düşündüm etrafımda muhakkak benim gibiler vardır. Hem kendime hatırlatıcı notlar olsun hem de benim gibiler okuyup faydalansın diye eblek benliğime notlar hazırladım. (biliyorum kendi hayatımda bişi değişmicek ama belki 3-5 hatunu kurtarırım)
1-      Yıllar Sonra Seni Arayan Çoook Yakışıklı adama Asla Buluşalım Tavla Oynayalım Deme!
2 yıl önce tanıştığın ve yaptığı iş sebebiyle görüşmeler dışında 2 kez buluştuğun (birinde tavla oynamıştık) adam 2 yıl sonra senin oturduğun yere geldiğinde ilk yaptığı iş seni aramaksa o telefonu aç. Hadi açamadın kaçırdın diyelim geri muhakkak ara. Aradığında adamla aranda geçen konuşma gayet keyifliyse ve adam sana naptın hayatında biri var mı diye soruyosa, üstüne olmadığını duyunca ne zaman buluşalım sen söyle ben sana uyarım diyosa sen:
-Aaaaa evet yaaa buluşalım da tavla oynayalım
Deme çünkü adam sana direkt Ben senin tavla arkadışın mıyım Verystone? Diyebilir. Kıp kıp olur kalırsın. Kıvıramaz bocalarsın muhtemelen buluşmada da zırvalarsın! Yapma!
2-      Kimseye Zorla Evlenme Teklif Ettirme!
En yakın arkadaşlarından biri de olsa, herşeyini, her hikayeni bilse de, her haline tanıklık etse de evlenme teklifi etsin de mutlu oluyum diye zorlama. Sonra cidden evlenme teklif eder, ayıp olmasın diye he der sonra kıvranırsın. Ya ciddiye aldıysa, ya evlenmek zorunda kalırsam evet dedim şimdi noolcak? Ama ama ben evlenemem evlenirsem tüm hikayelerim biter diye takıntı yapar yüzünü sivilceler sarar bi de çocuğun telefonlarını açmazsın. Bırak hayatında hiç evlenme teklifi olmasın. Zorlama!
3-      Hemen Elmyra Duff’a, Anne Şefkatine, Meraklı Komşu Teyze’ye Bağlama!
Kimseyi kıskanmaman güzel bi özellik olabilir ama keşke ilgiyle de boğmasan! İnsanlar hastalanabilir, işleri çok olabilir, dertleri olabilir ama bu günde 20 kez arayıp nasıl oldun demeni, bazen birilerini kıskandırmaya çalışan arkadaşlarına telefondaki meçhul sevgili rolünü yaparken gelip hastaneye götüreyim milerini, aradığında 2 kez açılmadıysa telefon bi yerde böbrekleri çalınmış perişan halde yatıyoru aklına getirmeni, dışlanmıştır o şimdi bilmediği yerde naaaptikileri gerektirmez! Rahat bırak insanları az biraz kimse ilgisizlikten ölmez!
4-      Ama Hep Seni Seviyorum De!
O kadar kötü şeyden sonra bu ne alaka deme şimdi. Sen yine de seni seviyorum de hayatındaki herkese.(Annem tarafından insanlara her an bişey olabilir duygusuyla büyütüldüğüm için sanırım içimde tutamıyorum ben ya bişi olurda söyleyemezsem diye)  Duyabileceğin cevaplar çok belli benimkiler ve hissettirdikleri aşağıda:
a)      Teşekkür ederim. (Gece saat 3’te gereksizin birine çok içimden gelerek kurmuştum öküz teşekkür etmişti hımm iyi geceler o zaman diyip kapadım telefonu. Bi daha aynı kişiye kurmadım o cümleyi duyduğum en salakça cevaptı)
b)      Eyvallah (Benim hayatımda hep ayrı bi yeri oldu verilen eyvallah cevaplarının. Kurtlar Vadisi’nden kalma bi alışkanlık. En sevdiğim karşı cevaplardandır. Yine olsa yine kurarım)
c)       Ben de seni. (bu da eblekçe işte. Ulan bari adam gibi tamamla cümleyi ben de seni seviyorum de diline mi yapışır?  Bunu duyduğumda da kurasım kaçıyo)
d)      Bokunu Çıkarma Verystone (İçten bi tepki en azından. Kabullenip söylemeye devam ediyorum)

5-      Boyun 1.70’in Üstündeyse Pony’e Binicem Deme!
Bu öylesine bi madde oldu ama tamamen kendime bi uyarı J

Bunların ne kadarını yapabilirim bilmiyorum. Ama 2 yıl sonra dönüp baktığımda 2 maddeyi dinlediysem başarıdır. Belki beni Eblek benliğimden kurtarır!

17 Temmuz 2012 Salı

Neyse Halim Çıksın Falım

10 yıl önce bi Nisan ayında başladı fal maceram. O gün bugündür ortalama 3 ayda bir falcıya giderim.  40 kez fal baktırmış biri için konu ile ilgili engin bilgilerimin olması beklenmesin bu işi az kıvırabilecek kadar bişiler öğrenmiş olsaydım şu anda bi fal cafede paraya farklı isimler vermiş olurdum.
İlk falıma üniversite 1. Sınıfta baktırdım. O zamanlar 2. Sınıflardan bi çocuğu çok beğeniyorum. Çocuk okulun piçlerinden ismi Dizdar (yakıştı bu isim). Düşük bel pantolanlar, tarz tişörtler, kirli sakal, ela gözler havalı bi çocuk. Ben okulun en bilinen kızı (okulda 1. Sınıfta kaşlı gezen tek kızdım. Okula biri gelip tek kaş dese herkes tanır o kadar kötü) 1.75 boy, 80 kg kendi çapımda tarzım. Düştüm çocuğun peşine. Herhangi bi iletişim yok çocukla. O nereye ben orayanın ötesine geçmeyen bi hikaye.  Ama çocuk ara ara okuldan kayboluyo. 1 hafta ortada görünmüyo. Önce numarasını buldum çocuğun bi akşam yine ortadan kaybolduğunda yurttaki kızlarla gaza gelip aradık.
-Dizdar naber abi? (samimiyet var aramızda tanımama riskine karşı)
- İyi abi senden
- İyidir. Nerdesin?
-Zonguldak’tayım.
-Hadi ya. Ne zaman dönücen?
-Pazartesi.
-Tamam görüşürüz o zaman.
Çocuk mu salaktı, biz mi iyi numara yaptık bilmiyorum kendimizi ele vermeden çocuğun yerini öğrendik. Yerini öğrenmenin tek faydası var okulda rahat rahat oturabilmek, kendi sınıfımda kendi dersimi dinleyebilmek. Ben sırf çocuğu görmek için 2. Sınıf derslerine giriyorum. Öyle abartmışım ki millet beni 2. Sınıf sanıyo kendi dersime girdiğimde alttan mı alıyosun soruları soruluyo. Nisan ayının başına geldiğimizde tam vizeler bitti benim Dizdar yine ortadan kayboldu. Bi önceki seferden deneyimliyiz ve kurnazız tabi. Biz tuttuk yine aradık bunu.
-Dizdar naber abi?
- İyi de tanıyamadım.
- Aaaa aşkolsun tanımadın mı?
-Yok tanımadım. Kimsin sen?
-(veee hayatımın hatası ağır gaza geliş) Verystone ben.
-Tanımıyorum seni.
-Okuldan yaa. Gelince tanışırız.
-İyi Pazartesi okulda olucam tanışalım.
Bu konuşmayla nasıl havalara uçtum ben. Bi umut aha Pazartesi tanışıcaz hayaller, hayaller. Hemen o haftasonu bizimkilerin önerisiyle kendimizi  bi fal cafeye attık. Cafenin en sağlam falcısı ablanın saatlerce sırasını bekledik. Sıra bana geldi ben geçtim ablanın yanına:
- Yaa sen bişi bekliyosun. Bu beklediğin şey hiç ummadığın şekilde sonuçlanıcak. Böyle sana elleri kolları dolu dolu geliyo. Olucak bu iş.
Dedi başka ne dediyse umrumda olmadı benim. Pazartesi Dizdar’la tanışıcam. Aslında O’da bana aşıkmış ama çaktırmıyomuş. Ben söyleyince havalara uçucak ne biçim mutlu olucaz. Kendimi inandırdım. Pazartesi bi süslenip püslenip attım kendimi okula. (o halde nerene süslendin demesek. Hayır o zaman da güzeldim de az iriydim işte). Dizdar’ı bi gördüm benden kalır yanı yok. En güzel gömleğini giymiş, saçlar özenle yapılmış etrafı kesiyo. Akşama kadar çocuğu yalnız yakalamayı bekledim. En sonunda dışarıda bi bankta yalnız otururken gayet kendimden emin (falda çıkmış) gittim oturdum yanına.
-Dizdar selam nasılsın?
-İyilik çok şükür sen nasılsın?
-İyi. Nasıldı Zonguldak? (Bak biliyorum nerde olduğunu Verystone benim cümlesi)
-İyi noolsun. (ve konuşma bitti )
bi kaç dakikalık sessizlik sonrası tüm cesaretimi topladım veeee
-Bu arada Verystone benim.
Allahım o sırada oluşan hayalkırıklığı, o gözlerin faltaşı gibi açılışı, rengin atması (aslında güzel değilmişim)
-Ne arıyosun kızım beni? Niye rahatsız ediyosun? Sevgilim var benim.
-İyi akşamlaaaar.
Yıkıldım. Heyecanla bekleyen arkadaşlarım dönüşümden anladılar bi bokluk olduğunu. Hikayeyi anlattım ve sigaraya başladım.
Tabi bu acı tecrübeyle akıllanmadım. Azimle duyduğum her falcının kapısını çaldım. Hep hikayelerini büyük bi ciddiyetle dinledim. Duymak istediklerimi ezberledim, duymak istemediklerimden hiiç bahsetmedim.
Mesela şimdi son 6 yıldır her falımda çıkan meşhur olma hikayemin ve karşıma çıkma süresi her falda 2 ay ötelenen hayatımın aşkının peşindeyim. Neyse haaalim çıksın falım!

13 Temmuz 2012 Cuma

İlk Aşk

 
*** Bu yazı mazoşist öğeler içermektedir.  Mutlu bir aşk hikayesi beklentisi ile okunmamasını rica ederim.
1996 yılının yazında anneannnemlerin yazlığında karşılaşmıştım ilk aşkımla demeyi çok isterdim. Ama zaten 96 yılının yazında aşık olmaktan çok uzak, sokak çocuğu kıvamında takılan, amerikan traşlı, erkek gibi kız tanımlamasını üstüne cuk diye oturtan bi çocuk olduğum için bu kadar mutlu başlamadı. Bu tanımlamadan çok uzaklaşmadan liseye başladığım 98 yılının Şubat ayında başladı hikayem.
Liseye başladığım yıldı. 3 yıl boyunca giyebileyim diye 2 beden büyük alınmış eteğim ve aynı sebeple büyük alınmaya çalışıldığı için kız reyonunda bulunamayıp erkek reyonundan alınmış ceketim ve iri yarı kalıbımla genç kız tanımlamasının çok dışında hilkat garibesinin tam göbeğindeydim. Bu sebepten midir bilmem okuldaki hiç bi çocuk benim için bi anlam ifade etmiyorken ismini okula başladığım an itibari ile çok sık duyduğum, siniri ile meşhur, matematik öğretmeni Hamzettin’in (gerçek ismi de buna yakın olduğundan çok bişi farketmez kod ad kullanmak) görür görmez çarpılmıştım. Şimdi fotoğraflarına baktığımda ben çirkin erkek fetişiyim dememe sebep olacak kadar çirkin bi adamdı Hamz. Orta boylu, zayıf, bıyıklı, kel ve gözlüklü bi adamdan yakışıklı bi aşk çıkarmak benim hayal gücümün azizliğiydi.
Hayatımın ilk dayağını Hamz’dan yedim, elimde sopanın izi şeklinde morluk oluşturacak kadar kuvvetli bi darbeydi,  bi hafta elimdeki morluğu öperek gezdim. Sınıfta herkesin içinde bana senden insanlar tahtayı nasıl görüyo kocamansın dediğinde benimle muhatap oldu diye sevindim. Dersten o çıkar çıkmaz tahtayı öpüp yazdığı yazıya kurban oldum. Dikkatini çekmek için sormadığım soru, yapmadığım anlamsızlık kalmadı yine de başaramadım. Taa ki bir bahar akşamüstüne kadar...
Okul çıkışı, yurtta kalan arkadaşlarımı görme bahanesiyle (Hamz’ın yurtta o gece nöbetçi olması ile konunun alakası yok) ilk kez formam dışında bir kıyafetle okula gittiğim gündü. Yurttan içeri girdiğimde nöbetçi odasında, arkası kapıya dönük bi halde oturuyodu, titrek sesim ve tüm aşkımla iyi akşamlar hocam dediğimde kafasını çevirdi ve sanırım bir dakika kadar bakakaldı. O baktı ve ben bi kez daha aşık oldum.
O zamanlarda da çabuk gaza gelen bi kız olduğum için ve bakıştan aldığım cesaretle, ertesi gün kendisine çiçek götürüp aşkımın ilk sinyalini vermeye karar verdim. Sabah bahçelerden çaldığım çiçekleri hocam size getirdim diye uzattım mutlu oldu (veya bana öyle geldi), mutlu olduğunu farkedince her gün çiçek çalmaya başladım. Hikayemiz bi rutine oturmuştu O herkesin içinde bana hakaret ediyor, O hakaret ettikçe ben mutlu olup O’na çiçekler çalıyordum. Sonra çiçekler kesmemeye başladı kendisine tehdit içerikli aşk mektupları yazmaya başladım. Odasının kapısının altından attığım mektuplar genelde kıskançlık krizlerimi anlatan ve sonunda hep intihar edicem tehditi içeren çocukça aşk mektuplarıydı. Mektuplarıma çiçekler kadar tahammül edemedi  galiba. Ve sonunda beni uyarmaya karar verdi. Çağırıp sakin sakin benim kendisini çok sevdiğimin farkından olduğunu ve bir öğretmen olarak öğrencisinin kendisini bu kadar sevmesinden mutlu olduğunu, ama yanlış anlaşılabileceği için anlamsız hareketler yapmamamı rica etti. Bu yıkıma dayanamayıp laboratuar dersinde aşkımın acısından elimi (aslında parmağımın ucunu) lamelle 3 kez falan çizerek tavrımı belli ettim. Aylarca süren bu anlamsız hareketlerle sonunda kendisi ile bir parça yakınlaşmayı başarmıştım. Ama tam zafere ulaşıcakken yaz tatili geldi. Neyse ki yaz tatili öncesi okulum hayatının en anlamlı hareketini yaparak bizi yanımızda Hamz ile geziye göndermeye karar verdi. Otobüste herkesin uyuduğu ve benim aşkımdan uyuyamadığım saatlerden birinde yanının boş olmasından faydalanıp hemen ilk yakın temasımı kurdum kendisiyle. (o zamanlar bu işler zormuş, 2 yıllık çaba sonrası yanına orutabilmişim adamın) İlk kez tatlı tatlı sohbet ettik o gece. Ne konuştuk hatırlamıyorum ama gün ışıyıp otobüs mola verene kadar  konuştuk işte. Mola sonrası yanını yine benim için ayırmıştı. Oturdum o sırada radyoda çalan şarkının ne demek istediğini sordu bana. Konuyu aşka bağlamak işime geldiğinden midir, yoksa gerçekten aşkla mı ilgiliydi adamın aşkı bulmasını anlatıyo dedim. Döndü:
-Sen hiç aşık oldun mu verystone?
-Hayır hocam. (İç ses: hocam kurban olurum aşkınızdan ölüyorum)
-Ben de.
- Nasıl yani karınız?
-Ben O’na aşık diilim ki.
Tam hayatımın cümlesini duydum diye düşünürken otobüs şöförümüz her şeyi mahvedecek hareketi yaptı ve yanlış bi sollamaya imza attı, otobüs hafif bi sarsıntıyla tehlikeyi atlatmaya çalışırken ilk aşkımdan ilk aşk ilanı geldi:
- Dur napıyosun tam gerçek aşkı bulmuşken, yapılır mı bu ?
Şok, mutluluk, zafer çığlıkları hiç biri olmadı. Bitti... 2 yılımı verdiğim ilk aşkım, yalandan belki de laf olsun diye kurulmuş bi cümleyle bitti. Olmuştu işte Hamz’da bana aşık olmuştu, acı çekmeme, çaba harcamama gerek kalmamıştı. O vakitten sonra gezi tüm anlamını yitirdi benim için. Hakkını yemeyim Hamz tüm gezi boyunca çok ilgilendi benle. Hatta herkesi sinir edicek kadar belli etti ilgisini ama mutlu olmadım. Döndük geziden yaz tatilinde aklıma bile gelmedi. 3. Sınıfa başladığımda ilk aşkım yeniden sadece matematik öğretmenimdi.
Nasıl başlarsa öyle devam ediyo bu işler galiba. İlk aşkı tutkuyla başlayıp, acılarla devam edip, pat diye biten birinin korkulan adamlara duyduğu yaklaşma isteği  aşk o yüzden.


9 Temmuz 2012 Pazartesi

Bardan Hatun Tavlamak

Eğer sen de gece eğlenmeye çıktığında dans etmekten çok etraf kesmekle uğraşıyosan, yanındaki kankalarını birilerini göstericem diye dirsek manyağı yapıyosan, gözgöze geldiğin her hatuna bi umutla laf atıyosan, savaş çığlıklarındaysan ama hala başarılı bi gece hikayen yoksa yanlış stratejiler peşindesin kaaşim yaklaş yanıma sana hayatının sırrını vericem...
Öncelikle güzel bi ayrım yapmak lazım stratejilere geçmeden çok yakışıklıysan (burdan kastımız aynaya baktığında gördüğün değil, sokakta dönüp baktıracak kadarsan) ve hala başaramadıysan sen geç şöyle bi köşede dur yazı bittiğinde bi yorum yaz takıldığın mekanları söyle senle ayrıca ilgilenilecek merak etme. Ve yazının asıl hedef kitlesi; sempatikten hallicesiniz, eliniz yüzünüz düzgün hatta bi kısmınınızın boyu posu yerinde biliyorum hatta muhabbetinize doyum olmaz onu da biliyorum ama ne yazık ki pek çok geceden hüsranla döndüğünüzü de biliyorum.
1.       Ekibin Oluşturulması: Gece çıkılacak ekip hiç bi şekilde 3 kişiden fazla olmayacak. İlla bi dördüncü olacaksa ekipte herkese eşit yakınlıkta bi hatun alınacak. (İsveçli bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre kızlar yanında kız arkadaşlarıyla eğlenen erkekleri daha güvenilir buluyorlar)
2.       Mekanın Seçilmesi : Rock barlar, izbe mekanlar bu iş için en olmayacak yerler. Hatun tercihinize göre Kuruçeşme ve Nişantaşı’nda ki ciks mekanlar veya daha kanaatkar hemcinslerim, bulmak  için Taksim’de ki popüler mekanlar olabilir.
3.       Mekana Giriş: Mekana girerken hiç bi şekilde etrafı kesmemeniz gerekiyor. Kendi kendine eğlenmeye gelmiş dünyanın en eğlenceli ekibi imajı her zaman iş görür.
4.       Mekanda Konum : Mümkünse stand açtırmanız yararınıza olur. Sizi beğenen hatun bi şekilde bardağını, çantasını vs. bırakmak için kendiliğinden yanaşabilir. Stand açıldıysa masaya elinizdeki en havalı telefonu, araba anahtarını, kullanıyosanız iyi marka sigarayı üstüste bırakmak alemin en eski methodu olsa bile hala iş yapıyo. Yok stand açılmadıysa mekanın ortasından biraz ilerde ama kesinlikle en sonunda değil etrafı rahat gören bir yere konumlanın.
5.       İçecek Tercihi: Bira olmaz, Kuruçeşme tarafında ciks bi yerde değilseniz viski de hoş durmaz. Votkalı karışımlar idealdir. Yok ben illa bira içicem diyosanız mekanın fiks birası değil bi marka tercihiniz olmalı. Arada bi masaya shot söylenip kendi halinde kopmak da dikkat çekicidir.
6.       Hedef Kitlenin Seçimi: Yalnız takılan kız olmaz genelde. Varsa da paralı asker olma ihtimali kuvvetli uzak durun. Mekanda herkese selam veren kızlar da olmaz mekan kaşarı olmuştur muhakkak takılanı vardır. 2 maksimum 3 kişilik kız grupları idealdir. Ama dikkat edin masadaki kızların arasında bariz güzellik farkı olmamalı. Gecenin sonunda masanın çirkin kızı tüm çabanıza taş koyabilir. Sorularınıza üff sanane be salak modunda cevaplar verebilir.
7.       İlk Hamle: Buraya kadar her şey yolunda gittiyse seçtiğiniz gruptaki kızlardan biriyle ilk göz temasınızı kurun. Karşılık aldıktan sonra bakışı maksimum 5 saniye devam ettirin ve başınızı hiç sallamaz bi modda çevirin. Aynı hareketi 3 kez tekrar edin. Her seferinde karşılık aldıysanız ilk adım başarılı demektir. Dikkati çekmeyi başardınız. Bundan sonrasında yönünüzü çok öküz gibi olmamak kaydı ile gruba döndürerek dans etmeye başlayın. Muhtemelen bakışını size çeviren hatunda aynı hareketi yapacaktır. Grupta rekabet yaratmak tehlikeli olur hep ikinci bi hedefiniz de olmalı ara ara bakışlarınız alakasız ikinci hedefe kaymalı. Gereken rekabet ortamı yaratıldıysa son aşamaya geçebiliriz.
8.       Final: Artık hatuna ufak bi gülümseme ile selam verebilirsiniz. Karşılık verecektir. Yanına yaklaşın kendinizden emin bir şekilde merhaba deyip isminizi söyleyin. Masadaki herkesle selamlaşın ve bir müddet masada kalmaya çalışın. Sonrasında arkadaşlarınızdan biri yanınıza yanaşsın. Kızlar her birine birinin düşeceğine emin olana kadar devam ettirin masa etrafında çoğalmayı. Kızların içme durumuna göre tanışma şerefine birer shot söyleyin ve kendiliğinden oluşan bu birlikte eğlenme ortamının tadını çıkarın. Bu aşamada kesinlikle yavşak olmayın. Tek derdiniz eğlenmekmiş gibi davranın. Gecenin sonunda sakın hemen telefon numarası istemek gibi bi saflık yapmayın. Sosyal medyadan ulaşabileceğiniz bir bilgi alın yeter.
Bundan sonrası artık size kalmış facebooktan mesajlar, twitterdan DM’dan yürümeler hangisi olursa muhabbeti devam ettirin yeter. Bunların hepsini yaptınız ve yine olmadıysa bi bana ulaşsana daha ciddi sorunlar var sanırım bi konuşalım...

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Terkedilmek

İlk aşkım babamdı geyiğine hiç girmiycem zaten kendisini aşık olamayacak kadar az gördüm. Doğduğuma çok sevindiğini biliyorum. (Şimdi ki burun şeklimin aksine hayal ettiği gibi doğmamın etkisi var sanırım bunda. Hep kalkık burunlu bi kızı olsun istemiş ve Allah ergenliğime kadar bu duasını kabul etmiş.) Çocukluğuma dair birlikte anımız yok denecek kadar az. Mafyacılık oynadığı zamanlardan kalma Verystone emaneti şuraya getir ve gece Ankara dönüşlerinde uykudan petiförle uyandırılışım kaldı aklımda.
Acıklı hikayelerin olduğu ortaokul zamanlarını saymazsak -ki ilk terkedişi o zamana rastlar benim 11.yaşıma- ilişkimiz lise yıllarında başladı. Kabul etmek lazım her ne kadar nefretle ansam da havalı adamdı babam. Çok şık giyinir, çok güzel konuşurdu. Konuşmaya başladığında çekimine girerdi insanlar, güzel espiri yapar, güzel gülerdi. Haliyle yaşadığı hayat hiç O’nu kesmedi. Dünyaya sorumluluk almaya değil sadece yaşamaya gelmiş insanlardandı.
Lise 2. Sınıftaydım babam yine bi yerlerden parayı bulmuş ilk iş kendine Mor renkli bi Mercedes almıştı. Hayatımda ilk kez okuluma geldi. Siyah takım elbise, siyah gömlek, siyah kravat modası yeni başlamıştı tüm şıklığı ve ihtişamıyla bahçede göründü. Öğretmenlerimin hepsiyle görüştü, arkadaşlarım hayran oldu. Okulda bir hafta ben ve babam konuşulduk. İlk güzel anımdı bu. Benim ergen takılmalarımda hep yanımda oldu acaip bi ilişki kurduk aramızda. Saçımın uzunluğundan, kaşımın şekline, kilolarımdan, kıyafetlerime her şeyime yorum yaptı. Etrafa saldığı namdan herkes hep korktu benim dışımda. Ara sıra kışkırttı, kafa tutuşumla gururlandı. İstanbul’a gelişime ilk sevinen O oldu, benden bahsetmekten hep keyif aldı.
Sonra araya 7 yıllık zorunlu ayrılık dönemimiz girdi. Ayda bir görüştük, muhabbet ettik, birlikte hayal kurduk ben hikayelerimi anlattım o eğlendi. Sonra yine kavuştuk ama o kadar zamandan sonra kopmuştu bişeyler ikimizde de. Yine de devam ettirdik muhabbetimizi. Hiç olmayacak bir şey yaptık oturduk kadeh tokuşturduk, kavun yedirdi bana rakı içişime gururlandı. Ama yine gitti...
Telefonla devam ettik ilişkimize, Galatasaraylı Servet gol atınca birbirimizi arayıp genç yetenek Servet çığlıkları attık. Güzel günlerin son konuşmasında geliyim de baba kız başbaşa rakı içelim dedi sonra pat diye sebepsizce bitti ilişkimiz. Bir şey demedi. Zaten gitmişti. Önce telefonunu değiştirdi sonra arayıp sormayı bıraktı. Hiç olmamıştı aslında canı istediğinde varmış gibi yapıp kaçmıştı. Kendimi ortada kalmış hissettim, millet beddua ettikçe içimden olmasın diye dualar ettim. Kabullenene kadar içinde baba geçen filmler izleyemedim. O bizi sevmese de olur sevmek zorunda değil mutlu olsun dedim. Her tekedilen gibi önce umutla bekledim, sonra kabullendim. Baba değil, rahmetli olarak anmayı öğrendim.
Bi sürü sendrom ismi konsa da benimkisi sendrom değil biliyorum. En sevdiklerimden biri her şey yolunda giderken pat diye bırakıp gittiğinden güvenemiyorum...

5 Temmuz 2012 Perşembe

Kurban Olurum Diyenle Olur

     Ailesel ve çevresel faktörlerle seni seviyorum demenin acaip karşılandığı bir coğrafyanın çocuğu olarak çevre şartlarına uyum sağlamak amacıyla geliştirdiğimiz bir sevgi cümleciği Kurban Olurum.

      Ne kadar sık kullandığımızı içinde yaşarken farketmemiştim sonra çevreden uzaklaşıp, telefon konuşmalarıyla iletişimi sürdürürken gördüm ki her cümlenin sonunda ara cümle olarak birbirimize kurban oluyoruz. Biri diğerine kızdıysa konuşmada kurban olurum olmaz, karşındakini sevmiyorsan o ne kadar kurban olursa olsun senin ağzından çıkmaz (Halalarımla konuştuğum dönemlerde en çok bunun sıkıntısını yaşadım, onlar kurban olurum dedikçe benden ses çıkmadı ara cümle olmadan konuşma anlamsızlaştı). Mesela babam bana hiç kurban olmadı, sonra bırakıp gitti zaten anlamıştık kurban olmamasından sevmediğini.

      Yıllar içinde ne kadar içime işlediyse sevdiğim herkese kurban oldum ben hatta çok aşık olduğumda abartıp boyuna posuna, konuşmasına, yazdığı yazıya, ettiği küfre kurban olmuşluğum var.
Hal böyleyken hiç bi sevgi sözcüğü benim için kurban olurumdan daha can alıcı olmadı. Verystone'um bebeğim, bitanem, aşkım, minik kuşum,kelebeğim demesin kurban olurum desin ben de karşılığında 40 kere kurban olayım olsun bitsin bu iş. E bu devirde kurban olanı da bulmak kolay değil ki işin yoksa adamı bul, eğit, kurban olurum dediğinde oluşan anlamsız mutluluğu anlamasını sağla kas birazcık daha kurban olduğum diye seslensin yap malını mülkünü üzerine...Hatta adamı azcık öküz olanından seç seni seviyorum dediğinde eyvallah cevabını yapıştırsın aşık oldum bittim işte üstüne yaptığım malın mülkün yanısıra adama kredi çekeyim, besleyip büyüteyim.

Etrafla muhabbetteyken şöyle esmer olsun, benden zeki olsun, uzun boylu da olsun, eğlenceli olsun diyorum ya yalan işte hepsinden önce şöyle sağlam bi Kurban Olsun!

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Nigger, Negro, Kara

         Her ne kadar hikayeyi yeni farketmiş gibi yapsam da aslında bundan 24 yıl önce zaten farketmiştim. Kara 2012 Haziran ortasından önce muhtemelen bir yaz tatilinde. Coğrafya derslerinde sıcak ve kurak olarak tanımlanan bir iklimde yaz tatilinin can alıcı bir gününde tam da halamların tatili geçirmek için bize geldiği bir zamanda. Üzerimde sarı penye bi şort olduğunu hatırlıyorum halamın kızı Miyase (ki aslında kendisi Miyase olamayacak kadar güzeldi biz küçükken bu kıskançlıkla yüzleşene kadar Miyase kalsın ismi) ile sokakta oynayıp eve gelmiş, sırtımızı kanepeye vermiş, bacakları uzatmıştık ki gözlerim önce kendi bacaklarıma sonra Miyase'nin bacaklarına kaydı ve aydınlanmanın ilk sorusu çıktı ağzımdan:
       -Anne, neden benim bacaklarım tıllı tıllı da Miyase'nin ki değil?

annem ne cevap verdi hatırlamıyorum bile, muhtemelen gülüp geçmiştir. sonrası etraftan duyulan Kara kız seslenişleriydi benim için.

          Kara kız zaten anlaşılırdı da kafamı aile efradı karıştırdı. Ben buğday tenliydim evdekilere göre kimse de çıkıp ulan bu kız kadar karası yok ailede, bu karadırı yüzüme söylemedi. E ben de anlamıyorum aynaya bakınca kendi kendime kara da gelmiyorum. İnandım kara olmadığıma yaşadım buğday tenimle yıllarca...
  
          Taa ki o Kara Haziran ortasına kadar. Hintlilere benzetilmek, çok zayıfladığımda afrikalı çocuklara benzerliğimle anılmak, ama sen karasını duymak bile kesmemişken şeytan dürttü bi umut lan aslında o kadar kara değilsini duymak için önce Kaaşim'e yanaştım. Benim aynada gördüklerime göre benzer karalıkta olmamız gerekiyodu çekilen fotoğraf aksini iddia etse de inanmayıp bildiğim, baktığımda kara gördüğüm insanlarla karşılaştırmaya kalktım ve bingoooo... Ben bay mavi gömlek kadar karaydım işte bakınca benim bile kara hakkaten diyeceğim kadar...Yıkıldım doğruydu söylenenler karaydım ben ama annem vardı gidip karayım ben dediğimde saçmalama diyecek kabus sona erecekti. O heyecanla eve döndüm.


      -Anne ben karaymışım, depresyona girdim herkes karasın dedi (beklenti saçmalama    yavrum sen buğday tenlisin)
      - Olur mu minik kelebeğim sen tatlı bi esmersin (içi elvermeyip, yalan söyleyemeyen anne)


           21 gündür bu gerçekle yaşıyorum...Zor, acıklı...Hani o kara dedeğiniz, ıyyy bizden değil muamelesi yaptığınız esmer hatun var ya. Yazık lan O'na yüzüne karşı söylemeyin bari, tatlı bi esmersin deyip sevin azcık...