31 Aralık 2012 Pazartesi

Gidenin Ardından


Aha bi yıl daha bitiyo yarın sabah uyandığımızda pek çoğumuz bambaşka bi hayata uyanmayacak ama senenin son saatlerinde insan oturup bi önceki yılın muhasebesini yapmaktan kendini alamıyo. Ben de oturdum düşündüm kendi bir yıllık mazimin sonucudur yazacaklarım.

                Yine bi sürü insan girdi hayatıma herhangi bir sebepten ve yine bi sürü insan çıktı hayatımdan türlü sebeplerle. Hepsi bi şeyler kattı bana kimi kaybetmeyi öğretti, kimi güçlü olmayı, kimi herkesi kendim gibi sanmamayı, kimi hiçbi şeyin göründüğü gibi olmadığını, kimi önyargılarımın anlamsızlığını, kimi önsezilerime güvenmem gerektiğini, kimi hayatın bi oyun olabildiğini, kimi hayatı bi film sahnesi gibi yaşayamayacağımı velhasıl çok şey öğrendim gidenlerden ve gelenlerden...

                365 farklı gün yaşadım geçen yıl boyunca.  Şarkılar söyleyerek uyandığım sabahlar oldu, lanet ederek uyandığım sabahlar da. İçim içime sığmadığı için uyuyamadığım gecelerim  oldu, içim içimi yediği için uyuyamadığım gecelerim de. Kahkahalarımı, eblek sırıtışlarımı saklayamadığım gündüzlerim oldu,  küfürler ederek geçirdiğim gündüzlerim de. Eller havaya yaparak sabahladığım zamanlarım oldu, ağlaya ağlaya şarkılar dinleyerek sabahladığım zamanlarım da. Bitmesin dediğim günler yaşadım, bitmez sandığım günler de. Velhasıl birbirinden farklı bi sürü duygu taşıdım 365 gün boyunca.

                Dostluklar getirdi bana geçen yıl ve dostluklar taşıdı bi önceki yıldan. Sırtımı yaslayabileceğim insanlar olduğunu farkettim, birlikte kahkaha atabileceğim, ağlayabileceğim, sınırsızca zırvalayabileceğim, trip atabileceğim, atarlanıp, giderlenebileceğim, saatlerce konuşabileceğim, dertleriyle dertlenebileceğim ve dertlerimle dertlendiğini bildiğim bi elin parmakları kadar olsa da arkamda koca bi dünya varmış gibi hissedeceğim insanlar kazandırdı. Velhasıl dostların varsa yalnız olmadığını anlattı.

                Sevgimi içimde sakladı geçen yıl ve hiç söylenmeden kendinden sonraki yıla sessizce devretti hissediyorum. İçimdeki onca olumsuz duyguya, onca kötü inanca, güvensizliğime karşın sevmeyi becerebileceğimi ve hatta sevmeye devam edebileceğimi kanıtladı bana. Yaşadığım her günde, her duyguda içimde birini hissetmenin beni ne kadar güçlü yaptığını, hayatımı birinin hayatı yapmanın nasıl da mümkün olduğunu ve sevdiğim zaman gözümün ne kadar kararabileceğini bi kez daha anlattı. Velhasıl sevdiğim adamı bi kez daha sevdirdi, bi  yıl daha yaşattı ve bilinmez bi zamana kadar sevmeye devam edeceğimi anlamamı sağladı.

Veee bitti kocaman bi yıl...Ben yeni yıla;

Dostlarımı, yaşadıklarımı, öğrendiklerimi, iyi kötü anılarımı ve sevdiğim adamı taşıyorum. Onlar olmadan iyi bir yıl olmayacağının farkında olarak... Ve iyi dileklerimi en çok sevdiklerim için kullanarak.

Güzel bi yıl olsun! İyi Seneler!

*** Okurken dinlenilesi şarkı için bakınız: http://www.youtube.com/watch?v=U_IKgFdXl3o 

10 Aralık 2012 Pazartesi

Yerim Gururumu!


Bi insandan vazgeçme eşiği nedir? Bize n’aparsa vazgeçeriz? Kendimizi nasıl hissettiğimizde vazgeçme zamanı gelmiştir? Bi insan kendinden niye vazgeçirir? Vazgeçmezsek ne olur? Vazgeçmemek ne kazandırır? Vazgeçmek ne kaybettirir? Kafamda deli sorular.
Bu kadar yazdım, gazetelerin yazı dizisi reklamı kıvamında giriş yaptım ama acı gerçeği itiraf ediyorum ben bu soruların hiç birinin cevabını maalesef bilmiyorum. (İlk cümleleri okuyup bu yazıdan bi aydınlanma bekliyosan bırak burda zira bu bi serzeniş yazısıdır.)

                Eveet ben vazgeçemiyorum. Söz konusu sevdiğim insansa vazgeçmemek için elimden geleni yapıyorum. Hatta kendimi kandırdığımı bile bile öyle güzel avunuyorum ki bi yerden sonra o kandırmalara sarılıp mutlu bile oluyorum. Bu süre zarfında her gece yatmadan sabah uyandığımda vazgeçmiş olacağıma dair kendime sözler veriyorum, kendi kendime giderleniyorum, atarlı tweetler, artistik bildirimler, hoop sabah uyandığımda başladığım yerde eblek eblek bakınırken buluyorum kendimi. Adam beni sallamıyo, aramıyo, sormuyo, arayıp sormasını geçtim ortalamada beş mesajımdan sadece  birine –o da şanslıysam-  dönüş yapıyo, konuşurken 3 kelimeden uzun cümle kurmuyo. Velhasıl beni istemediğini öyle güzel gözüme sokuyo ki mantıklı bi insan olsam bana vazgeçmekten başka seçenek bırakmıyo. Ama ben napıyorum? Önce anlamamazlıktan geliyorum, takmıyosun ama sallamıyorum imajı çiziyorum, uu beybi dur bi gurur yapiim diyorum 2 gün uzak duruyorum 3. Gün off yeter bu kadar ben bi mesaj atıım diye telefona sarılıyorum. Hal böyle olunca o uzak durmalar falan da yalan oluyo ortada yıkılmış gururum ve olanca çaresizliğimle kalakalıyorum. İşin kötüsü bi yerden sonra adama da zulüm oluyorum.

                Elimde diil işte emin ol ben de çok çabalıyorum vazgeçebilmek için.
    Ama mutsuzken O’nu eğlendiricek bişi yapma isteğime engel olamıyorum. İyi olduğunu duymadan keyifli olamıyorum.Gördüğüm beğendiğim her şeyi O’na  alma isteğini durduramıyorum. Ne kadar takmasa giderlense de alınamıyorum. Kızıyorum, söyleniyorum, sıklıkla içimden küfrediyorum ama söz konusu vazgeçmek olunca beceremiyorum.

       Bunun bi zamanı var mıdır onu da bilmiyorum. Sanırım ben çaresizce sevdiğim için vazgeçemiyorum...

***Okurken dinlenilesi şarkı için bakınız : http://www.youtube.com/watch?v=mIdwAz7-cHk
               

25 Kasım 2012 Pazar

Ruhunu Karanlığa Kiralamış Bütün İnsanlara...

Blogger Notu: Şu yaptığımın benim için ne kadar zor olduğunu anlatamam. Ben ki program yapsam kıskançlığımdan konuk almam programa ama uzun zamandır aklımdaydı. Bloguma misafir yazar alayım birileri gelsin bişeyler anlatsın diye. İlk yazı çok sevdiğim birinden geldi. Buyrun acıyla okuyun...


     Gidişiyle sevindiren insan olmak mümkün müdür? Ya da şöyle soralım, kalmak her zaman 'doğru' olanı yapmak mıdır? Acaba 'doğru' diye bir şey var mıdır?

      Çocukluğumda bir yerlerde okuduğumda çok da anlam veremediğim bir cümleydi: "Her ölüm erkendir." Şimdi düşündüğümde aslında anlamsızlığı değil eksikliği gözüme çarpıyor; ölüm değil her gidiş erkendir. İnsan, mevcut durumunu sürdürmeyi, küçük ama güvenli dünyasında nefes almayı bilinçsizce istiyor. Sanki sahip olduğu her ne var ise hepsini 'savaşarak' elde etmişçesine...

       Acaba bir insanın sevgisini kazanmak mı daha zordur, yoksa güvenini kazanmak mı? Hangi büyük duyguyu daha çabuk harcar insanoğlu? Birisine seni seviyorum demenin Tanrı'ya inanmaktan ne kadar farkı olabilir? Daha düne kadar kahvesini şekersiz mi yoksa çok şekerli mi içtiğini dahi bilmediğimiz bir yabancıya güvenmeye bizi iten şey nedir? Başka bir insanın hayatını altüst eden bir "aşk" bize sonsuz mutluluğu getirecek bir tren midir; yoksa bütün gemileri yakan, bitmeyecek bir ateş midir?

      Şimdi arkamızda bıraktığımız bütün sevdalara baktığımızda; "O adam ben olabilirdim."ler vardır. O adam olmamayı biz seçmişizdir çoğu zaman. "O"nlar sıradan olanı, yavan olanı, olması gerekeni seçmişlerdir. Günde üç öğün yemek yemeyi, ev kiralarını ve taksitlerini zamanında ve eksiksiz ödemeyi, hafif kitaplar okumayı, büyük sorulara cevaplar aramamayı, intihara teşebbüs etmemeyi, hep aynı saatlerde yatağın aynı tarafına yatmayı seçmişlerdir. Onlar aşkı açılmamak üzere kutulara kapatmayı seçmişlerdir.

      Oysa biz ağız dolusu kavga edebilmeyi istemişizdir. Onu delice severken canını yakabilmek için intihar etmeyi,  türlü sürprizleri, paylaşılan hayalleri, yaşanan hayal kırıklıklarını, sanattan, felsefeden sert tartışmaları, cebimizde kalan son 5 liranın yarısıyla ona alabileceğimiz bir çiçeği, aşkı bütün çıplaklığı ile yaşayabilmeyi, bunun için gerektiği zaman gidebilmeyi seçmişizdir.

     Bu gidişler bizi görece yüce ve değerli kimseler yapar. "O"nlar mutlu ve huzurlu ilişkilerinde bizi akıllarına getirmeden ama kalbinden sökemeden yaşadıklarını düşünürler. Ama gün gelir, duymak istemedikleri ses kulaklarında çınlar. Bir mektup alırlar belki adını bile unuttukları ama kalplerinde yara izi mevcut bir başkaldırıştan: "Ben gidişiyle sevindiren birisiyim."

     Şimdilik burada kalsın sözcükler. Durup düşünmek için; http://www.youtube.com/watch?v=JHn0TNMOTTI

Hayat Sakini...

Ben Bi Kez...



      Siz hiç haksızlığa uğradınız mı? Ben bi kez uğradım...
      Ne olduğunu anlamadan, kendi söylediğimi kendim bile unutmuşken, bambaşka hayaller kurarken, kendimi açıklamama fırsat tanınmadan bi akşam vakti her şey yolunda giderken uğradım. Ama amalarım içimde patladı, kıp kıp olup kaldım, içim yandı, bi üşüme sardı, anlatamadım. Ne cesaret edip konuşabildim ne boşverip uyuyabildim. Gözüm daldı, içim acıdı, ağlayamadım bile kalakaldım...

       Siz hiç birinin en kolay vazgeçtiği oldunuz mu? Ben bi kez oldum...
       Her şeyi olmak istemezken, kendime minnacık bi köşe bulduğumu düşünürken, zararsızlığıma kendimi inandırmışken ve en önemlisi ne olursa olsun vazgeçmeyeceğime dair kendi  kendime sözler vermişken. Vazgeçildim. Düşünmemeye zorladım kendimi, kafamdan atamadım. Ağır geldi, şarkılara sarıldım.

        Siz hiç birine gitme diye yalvardınız mı? Ben bi kez yalvardım...
       “Sen gidersen ağzıma sıçılır”. Düşünmeden, sorgulamadan, ezikliğime bakmadan, gururumu sallamadan, egolarımla mücadele etmeden. Ne bi daha aynaya baktığımda kendime kızacağımı düşündüm ne O’nu her gördüğümde hatırlayacağımı. Gitmesin istedim. Kızsın, sövsün ama gitmesin. Afilli cümleler  kuramadım daha fazlasını söyleyemedim. Çaresizce döküldü ağzımdan.

         Siz hiç keşke ölsem diye ağladınız mı? Ben bi kez ağladım...
         Canımı yakanın canını yakamayacağımı bildiğimden, kendi acımla mücadele edemediğimden, elimden bi şey gelmediğinden, umudumu tamamen yitirdiğimden belki sadece ben ölürsem biter diye düşündüğümden. Geçmedi içimin acısı, ölmedim de sabaha kendi acımla büyümüş olarak uyandım. İçimde bi burukluk kaldı, hiçbi şey olmamış, gece hiç yaşanmamış gibi davrandım...

          Sonunu bağlamıcam bu yazının. Bu sefer kendim için yazdım. Yıllar sonra dönüp okuduğumda yaşadığım acıyı tekrar anayım kimse için kendimi bu kadar acıtmayayım...

***Okurken dinlenilesi şarkı için bakınız: http://www.youtube.com/watch?v=Pf6TlRK2ijc

17 Kasım 2012 Cumartesi

Erkekler De Yanar

            Kaç yaşında olursa olsun skor hanesinde minimum çift haneli sayılar yazan, gecede 5 posta atan, alemlerden kız götürme konusunda yedi cihana nam salan, içip içip sarhoş olmayan, peşine düşen manken gibi hatunlara yeri geldiğinde dönüp bakmayan, gerekirse 10 adama tek başına dalan, spor salonunda en son 60 kilonun altına yatan, her koşuda en az 10 km yapan, yolların tozunu attıran, elinden bi uçan bi kaçan kurtulan ama iş aşka gelince 7. Yaş  gününden el sallayan erkekler, erkeklerimiz... Bi yaklaşın bişi anlatıcam.

            Biliyorum efsanesiniz, ağamsınız, paşamsınız ama kabul edin aşık olduğunuzda her şeyi elinize yüzünüze bulaştırmak konusunda ustasınız. Sonra dönüp hatun cinsini suçlamayın diye nacizane önerilerimi sunuyorum:

1-     Sevdiğini Söyle:
Bunu açıklamıycam hiç söyleyemiyosan zaten yazının devamıyla ilgilenme.

2-    Aradaki Farkları Kabul Ederek Başla:
Gezegenler mevzusuna hiç girmiycem. Farklıyız kabul edin- dur yok memeden bahsetmiyorum- cümle kurarken  karşındakinin hatun olduğunu unutmadan cümle kuracaksın. En basit cümlenin bile altında 17 tane farklı anlam arayan bi cins var karşında. Nasılsın? Diye sorsan hmm kötü olmam gerekiyo kesin bişey olduya bağlayabilcek hatunlarız. Sen ne söylersen söyle, anlamak istediğimiz şekilde anlarız. O yüzden konuşurken bi dur bi düşün. Kelimeleri dikkatli seç.

3-     Kıskan ama Bokunu Çıkarma:
En feministimiz, en bağımsız ayağına yatanımız hatta en özgürlük bağımlısı olanımız bile kıskanılmayı sever. O etrafta ay kıskanmasın şeklinde gezmeler hikaye inanma. Kıskan ama kıza nefes alacak alan dahi bırakmadan yapma bunu. Gece dışarı çıktığında sana nerde ve kimlerle olduğunu söylüyosa ve seni ara ara olan bitenden haberdar ediyosa rahat ol bi halt yemiyo kızcağız. Senle çıkarken minilerini giyiyosa ekstra süsleniyosa yine rahat ol emin ol sana süsleniyo. Ömrünü yeme giyimi kuşamı çok hoşuna gitmiyosa hemen öküzleşme oturduğunuz yerde üzerine bişi ört hoşuna bile gider bi daha ki sefere dikkat eder. Emir kipiyle yapmıcaksın, görüşmiceksinlere hiiiç girme ters teper bi önceki maddeyi dikkate al güzel güzel ikna et.

4-     Erkeksin Sen Trip Atma Bi Zahmet:
Trip atma kızların tekelinde bi mevzu trip attığında mızmız gibi göründüğünü unutma. Gerekirse kavga et ama tribal hareketlere girme. Hoşlanmadığın bişi olduğunda hemen somurtma yok bişi tamam ya da yapma. Adam gibi geç kızın karşısına anlat ne derdin varsa. Kavga etmekten, kaybetmekten korkma delikanlılığından puan topla.

5-      Eve Gidince Mesaj At Deme:
İmkanın varsa kızı evinden al evine bırak. Ha yok benim arabam bile yok diyosan kısa mesafede gerekirse taksi kullan ama kızı gecenin bi vakti evine bi başına yollama veya yolluyosan bu yalandan Eve Gidince haber ver isteğine hiiç girme. Ulan kocaman şehir o bi uçta ben bi uçta nasıl olacak diyosan ya gündüz buluşmayı tercih et ya kızı sende-sana yakın bi yerde kalmaya ikna et veya bi zahmet kıza yakın lokasyon tercih et.

 6-        Cool Olmaya Kasma:
Aşık oldum hatun farkederse götü kalkar en iyisi ben Cool oluyum da şımarmasın tavrına bürünme. Mesajlarına geç cevap vermeler, aradığında duymadım ayağına yatmalar, mesafeli duruş sergilemeye çalışmalar hatun milletini uzaklaştırır. E malum delikli boncuk yerde kalmaz sen kaybedersin. Ha git köpek ol seviyorum ulaaan naraları at demiyorum ama bu tarz ayak oyunlarına girme. İçinden geleni yap Aşık erkeğin kıymetini biliyoruz merak etme.

 7-       Hatundan Korkma:
En tehlikelimiz bile aşık olduğunda bambaşka bir ruh haline bürünüyoruz unutma. Bi önceki ilişkinde yediğin kazıkların acısını çıkarma. Önyargıyla yaklaşma.  Beni terkeder bu ben başedemem bunla korkularıyla ne kendini ye ne ilişkiyi harca. Sahiplendiğini hissettir, güven duygusunu yerleştir, O’nun olduğunu hissettir bak bakalım içinde şeytani duygulara yer kalıyo mu. Bunları yapabiliyosan Verystone söylemişti dersin yanından Ryan Gosling’ler, Kenan’lar, Kıvanç’lar geçse dönüp bakmaz abla korkma.

 8-       Kötü Davranma:
Artık ilkokul çocuğu değilsin, değiliz. Bundan yıllar öncesinde kaldı sevgini saç çekerek, çelme takarak göstermeler. Sevdiğin insanın canını acıtma. Gözünün içine bakarak kıskandırmalar, terslemeler, durduk yere bağırıp çağırmaları artık sevgi gösterisi olarak algılamıyoruz değer vermiyo adama inanıyoruz. Kaybetmek istemiyosan çocuklaşma. Ne yaparsam yapayım seviyo nasılsaya kapılma pat diye ortada kalırsın sen iyi davran ki sevildiğini anlasın.

  9-         Dengesiz Olma:
İki ileri bir geri sadece mehteran bölüğüne yakışan bi hareket. Bi gün ilgiye boğup, ertesi gün sallamamazlık yapma. Söz veriyosan cayma. Sevginde de , ilginde de, tavrında da kararlı ol. Kızın kafasını karıştırma.

10-       Karakterinden Vazgeçme:
Ne olursa olsun karakterli erkekleri sevdiğimiz gerçeğini unutma. Hatun hayatına girdikten sonra sırf aşkından tanınmayacak hale gelme. Kendi ilkelerin doğruların olsun bunları hatun kişiye söyle ve zaman içinde aşkın derinleşti diye yapmam dediğin şeyleri yapar, hatun nereye çekse gider bi moda bürünme. Duruşundan vazgeçme.

11-     Duygusallığa Sözüm Yok Ama Vıcık Vıcık Romantikleşme:
Bakma sen çiçekler, böcekler diye gezdiğimize şu bi gerçek ki ruhunda azıcık öküzlük barındırmayan adamları pek sallamıyoruz. Duygusallıkla romantizmi birbirinden ayır önce. Şiirlerle, kalıplaşmış cümlelerle, hiç düşünülmeden alınmış kırmızı güllerle gelme. Aklına düştüğünde kurduğun bi cümle, bi hitap şekli, bi bakışla yakalarsın gerekli ambiansı klişelerle ömrümüzü yeme.

            Ha bunların hepsini yaptın/yapıyosun ve yine aşık olduğunda s.çıyosan sebep olan hatuna iki çift lafım var bana yolla.

Okurken Dinlenilesi Şarkı İçin Bakınız: http://www.youtube.com/watch?v=mKXeZIlfi1o

11 Kasım 2012 Pazar

Biliyorum...


               Biliyorum hiç bi zaman sevmeyeceksin beni! Yok korkma hemen benim sevdiğim gibi bi sevmek beklemiyorum senden. Herhangi bir insanı sevmek gibi bi sevmek de değil kastettiğim. Hayatında varlığını istediğin bi insanı sever gibi sevsen razıyım. Hatta bazen çok büyük bi istek olmayacaksa yakın bi arkadaşı sevdiğin gibi sevsen diyorum.  Hiç olmazsa uzak kalmalar, ayrı durmalar olmasa. Çok şey istiyorum biliyorum...

                Biliyorum hiç bi zaman sevmeyeceksin beni! Hayallerim olmayacak benim senle ilgili. Ne saatlerimizi birlikte geçirdiğimizin, ne elele kolkola yürüdüğümüzün ne de içimizden geldiği gibi öpüştüğümüzün düşüncesi gelmeyecek aklıma.  Ama daha basit daha sıradan hayaller kurmaya engel olamıyorum. Bi sabah mesaj sesinle uyanmak, bi gece çalan telefonda sesini duymak bi bahaneyle karşı karşıya gelmek gibi. Hayaller kurarken korkuyorum...

                Biliyorum hiç bi zaman sevmeyeceksin beni! O yüzden gidemiycem ben hiç senden. Biliyorum ki her giden bi beklentiyle gider. Ya yokluğu farkedilsin ister  ya durdurulsun daha gitmeden. Veya kıymetini anlasın geride kalan, gitmesine izin veren. Denedim ben gitmeyi sen hiç farkertmeden. Gidişimi sadece kendim bildiğimden, tavşan dağ hikayesinin ötesine geçmedi gidişlerim. Defalarca gittim. Sen hiç dön demedin gittiğim gibi sessizce döndüm. Beklentisizim gidemiyorum...

Biliyorum hiç bi zaman sevmeyeceksin beni! İnanmıyosun bile sevdiğime.  Anlamsız geliyo yaptıklarım, gülüp geçiyosun cümlelerime. Hayatını altüst edeceğimi düşünüyosun belki. Belki başına bela olacağımdan korkuyosun. Ordan bakınca gurursuz göründüğümü  de biliyorum amaçsızca peşine düşüşlerimden sıkıldığını da. İşin kötüsü şu ki ne inanman için bi şey yapabiliyorum ne de sıkmayacak kadar uzak durabiliyorum. İnandırmaya çalıştıkça uzaklaştırıyorum seni kendimden. Yakınlaşmandan vazgeçtim uzaklaşmana engel olamıyorum...

Biliyorum hiç bi zaman sevmeyeceksin beni! Özlemlerim bi anlam ifade etmeyecek senin için. Gel desem gelmeyeceksin sen hiç çağırmayacaksın beni. Başka başka insanlar olucak yanında yakınında. Sen başkalarıyla sohbet edip, güleceksin. Bi derdin olduğunda yanında istediğin ben olmıcam hiç bi zaman. Mutlu olucaksan birileri olsun yanında yeter ki mutsuz olma diye düşünücem, derdin olmasın yanıma hiç dertle koşma sen isticem. Yüzündeki gülümsemenin sebebi ben olamıycam bi başkası olucak içim yanıcak. Bi kıskançlık sarıcak her yanımı. Herkes sana kötü niyetlerle yaklaşıyo sanıcam. Ben seni özlerken işte o birileri senin yanında olucak, sana benim baktığım gibi bakıcak, sesini, sohbetini, kahkahalarını onlar duyucak.  Umutsuzca kıskanıyorum...

                Biliyorum hiç bi zaman sevmeyeceksin beni! Üstelik kızamıyorum da sana bunun için. Sen hiç umut vermedin. Hiç sev demedin. Hatta çoğu zaman hissettirdin sen de sevme dedin. Ne ettiysem ben kendi kendime ettim. Çocukluk benimkisi onu da biliyorum. Bi bilsen neler düşünüyorum sevmemek için seni. Bambaşka işlerde hayal ediyorum, yaşlandığını, saçlarının döküldüğünü, kocaman bi göbeğin olduğunu. Sonra çirkinleştirdiğim hayallerimde bile yanına yakıştıramıyorum kendimi. Sadece seviyorum...

Biliyorum hiç bi zaman sevmeyeceksin beni! Ama izin ver ben bildiğim gibi seveyim seni...

***Okurken dinlenilesi şarkı için bakınız: http://youtube.com./watch?v=jLTQ-6jYYbs 

5 Kasım 2012 Pazartesi

Boşluk


      Biri gelir girer hayatına. Bu bazen uzun zamandır tanıdığın bazense yeni karşılaştığın birisidir. Herşeyin tamam olduğunu düşündüğün hayatında bi noksanı tamamlamak misyonuyla gelmiştir sanki. Ne olduğunu anlamadan çok sorgulamadan alır başköşeye yerleştirirsin misafir olduğunu bilmeden. Geldiği anda günler O’nla geçmeye başlar, öncesi yoktur sonrası düşünülmez. Gözünü açar açmaz aklınıza ilk O  gelir, günlük yaşanan rutin olaylar O’na anlatılacak birer hikayedir,  giyinip süslenmelerin, anlamsız gülümsemelerin sebebidir. Tüm iletişim araçları can dostun olur. Mesaj sesleri, whatsapp uyarıları, gelen mail bildirimleri, telefon melodileri O’ndan haber verir.  Telefon yastığın altında bir yer edinir kendine.  Ertesi gün görme ihtimali varsa uykusuz geçen gece koymaz, acıkmazsın. Besler seni, kurdurduğu hayallerle dinlendirir,  hayatının en güzel günlerini anlarını yaşarsın. Paylaştıkça içinde ağırlar, ağırladıkça bağlanırsın. Kimi zaman yaşadığının bi ismi vardır, kimi zamansa isim bile koymaya fırsat bulamazsın. Yaşarsın...

      Sonra...Bi gün misafir ansızın kalkar gider. Belki sıkılmıştır, belki sevmemiştir, belki sen o insan değilsindir, belki aklı hala gitti sandığı kendi misafirindedir, belki imkansızsındır, belki korkmuştur, belki gitmesi gerekmiştir, belki mesafeler girer, belki, belki belki...O bir sürü belkiyle gider. Sana bir sürü yoksa ve keşke kalır. Sadece bunlar da kalmaz üstelik yoksalar giderilir, keşkeler unutulur ama bi sürü hatıra da bırakır giderken yaşadıkça hatırlatacak cinsinden. Bir şarkı bırakmıştır sana bi yerde birlikte dinlemişsinizdir veya O çok sevdiğini söylemiştir duydukça boşluğu acır. Bi kelimeyle hitap etmiştir günün birinde- farkında olarak veya olmayarak- biri gelir öyle seslenir boşluğu acır. Birlikte gidilen bi mekana gidilir göz dalar O’nla gelinen zamanlar hatırlanır boşluğu acır. Birinin sigara içişi, birinin gülüşü, birinin konuşması O’nu andırır boşluğu acır. Birilerinin telefonuna mesajlar gelir sesi duyarsın umutla kendininkine bakarsın boşluğu acır. Yemekte sipariş verirken O’nun sevdiği yemeği söylediğini farkedersin boşluğu acır. Geceleri yatmadan sabahları uyandığında O’nla yapılan muhabbetleri ararsın boşluğu acır. Sana verdiği küçük bi not, elinin değdiği bi eşya, sana yaptığı bi güzellik durduk yere aklına düşer boşluğu acır. Bi yerlerde ismini duyarsın, O’nlu hikayeler anlatılır boşluğu acır. Kalbin acıyo sanarsın bi zaman ama boşluğudur acıtan. Yine uyuyamazsın, acıkmazsın...Önce umutlarına sarılır sonra kendini suçlamaya başlarsın. Giden memnundur yerinden sana bıraktıklarından habersiz,  hayatına devam eder sen O’ndan kalan ve acıyan bi boşlukla yaşamaya alışmaya başlarsın. Önce hafifler acısı zamanla geçer...Ama boşluğu dolduramazsın.

       Sen üzülme diye gidiyorum bahanedir O yüzden. Giden ne yaparsa yapsın kalana hatıraları kadar bi boşluk bırakır. Ve kim ne derse desin her gidenin boşluğu kalır...

***Okurken dinlenilesi şarkı için bakınız : http://www.youtube.com/watch?v=MARfCZOAJ4c

30 Ekim 2012 Salı

Seviyosan Git Konuş Bence


    Yıllarca kadın dergilerinde erkekler Zor Kadınlara aşık oluyo aman hemen aşık olmayın zor kadını oynayın, yok İsveçli bilim adamları araştırdı kadınlar zor erkeklere veriyo kolay adam olmayın istediğinizi en kısa sürede alın hikayeleriyle büyüyen bi nesil olarak olan oldu ve aşk ilişkilerimizde fena halde kutuplaştık 2 gruba ayrıldık;

1-Stratejimden Ölsem Vazgeçmemciler
2- İçimden Geldiciler

     Önce benim hiç bi zaman içinde olamayacağım Stratejimden Ölsem Vazgeçmemciler’den başlayalım:

      Bu akımın savunurlarının en temel prensibi Kaçan Kovalanır’dır. Hayatlarında muhakkak bi kere İçimden Geldici olup hayatın ağır darbesini yemiş ve o günden sonra kendilerini stratejiye vurmuşlardır. İlişkinin ilk gününden itibaren planlı hareket ederler. Size attıkları her mesaj, yaptıkları her trip, kurdukları her cümle temel stratejilerinin bir parçasıdır. Ne kadarına katlanabileceğinizi görmek ister gibi bir hale bürünürler. Haliyle ipler hep bunların elindedir. İlişkinin başlarında ne yapmaya çalıştıklarını anlamazsınız hep kendinizi ikna edeceğiniz bahaneleriniz vardır. Bunlar siz ambale olana kadar uğraşır. Bir gün çok iyiyse ertesi güne hazırlıklı olmanız gerekir çünkü fena halde köpek çekecektir. Bütün iletişimi kendileri başlatır ama devamını getirmek sizin görevinizdir. Devamını getirirken birden trip atma hakları her zaman saklıdır. Karşısındakinin yaptığı her şeyi görev kendi yaptıkları her şeyi lütuf olarak yedirirler size. Bir zaman sonra karşısındaki çaresizlik içinde aşk acılarıyla boğuşurken ve sürekli kendini paralamaya devam ederken durur kendi mükemmelliklerini düşünür ve karşısındakine yol verirler. Yol vermedikleri durumdaysa ego tatmininden öteye gitmeyen bi ilişkiyle kendi ruhlarını beslemeye devam ederler. Bi gün gelir karşısındaki ehhh yeter lan s...... böyle aşkın ızdırabını dediğindeyse ama ama ben çok seviyodumu farkeder ve geri dönmek için her yolu denerler.

     Gelelim zavallı, masum, aşk acısının, hayatın sillesini yemenin dibine vurmuş İçimden Geldiciler'e:

      Bu gariplerimin (ki ben de bunlardan biriyim) temel prensipleri Seviyosan Git Konuş’tur. Ne yaşarlarsa yaşasınlar stratejiye girmez ilişkiyi oyun olarak görmezler. Haliyle hamle yapmak gibi bi dertleri yoktur. Bunlar yazdıkları mesajlarda aklına ne esiyosa yazar, cümle kurarken duygularıyla coşar, trip atmayı bilmez atsa sürdüremez. Veee en kritiği olarak her ilişkide ilk Seni Seviyorum’u bunlar söyler. Söylerken de ipleri karşı tarafın eline verdiğini düşünmez. Yeri gelir kızar kendi kendine kararlar alır, sözler verir bi daha aramıycam, mesaj atmıyım da aklı başına gelsin der aradan yarım saat geçmez bi şarkı duyar, bi söz okur olmadı bi yerden geçer aklına düşer kendi verdiği sözlerin hepsini paşa paşa yer eli hemen telefona gider. Görüşmicem dediğinde geçebileceği yolda çukur olduğu haberini alır başına bişey gelebilir ihtimaliyle yanar, yanına koşar. Bunları yaparken de karşısındakinden çok bişey beklemez bunlar. Yüzündeki gülümsemeye sebep olmak, kendini iyi hissettirmek, yanındayım demek için yaparlar. Amaa gün gelir farkeder İçimden Geldiciler. Karşısındaki o mücadelenin, verilen emeğin, yapılan iyiliklerin hiç birini sallamayan ve kaçtıkça kaçan bi eblektir. Durur düşünür biraz. Önünde iki yol vardır. Birincisi çok sevmesine sığınarak bu durumu devam ettirmek, ikincisi karşısına geçip s..... böyle aşkın ızdırabını demek. Genelde ikincisini tercih eder ve hayatlarını adayacakları yeni birini bulmak üzere yollarına devam ederler.

     Bu iki tip kaderin bi cilvesi olarak her ilişkide karşı karşıya gelirler. O sebeptendir ki aşk denilen şey hiiç mutlu bitmez, romantik komedilerdeki gibi yürümez. Biri çeker, biri çektirir sonra dünya tersine döner...

     Yılların eskitemediği, kadın dergilerinin değiştiremediği bi İçimden Geldici olarak nacizane tavsiyem olarak; stratejileri bi kenara bıraksak, kaçmasak, kovalamasak ve hepsinden önemlisi kasmasak, yaşayacağımızı yaşasak sonra yolumuza baksak. Seviyosak gidip konuşsak...

***Okurken dinlenilesi şarkı için bakınız: http://www.youtube.com/watch?v=w82xYe6Jej0

25 Eylül 2012 Salı

Özlersin...

        Gecenin bi saati olur insanın içine bi şey gelip oturur. Öyle bi şey ki bu; anlatsan herkes kendine göre yorumlar, anlatamazsın, oturup yazsan rahatlatmaz tam olarak yazamazsın veya gün ortasında olmadık bi koku alır, gaipten bi ses duyarsın o ana kadar gayet keyifli geçen gün birden altüst olur, suratın düşer, bi acı çöker üstüne neye uğradığını şaşarsın. Sevmek, sevdiğin halde sevilmemek, terkedilmek, yalnız olmak, başarısız olmak, aldatılmak gibi değildir bu. Hikayenin başı sonu yoktur, bi neden sonuç ilişkisi kuramazsın sadece sen hissedebilirsin kimseyle aynı duyguyu paylaşamazsın.

         Özlersin. Bir kez gördüğün veya defalarca karşılaştığın, sesini duymadığın veya her gün sohbet ettiğin, bi şeyler paylaştığın veya sadece paylaşmanın hayalini kurduğun, yanında yakınında olsa da uzak kaldığın veya gerçekten uzağında olduğun, birlikte şarkılar söyleyip dinlediğin veya her şarkıyı O'na ithaf ettiğin, birlikte kahkahalar attığın veya seni güldüren her olayda O da olsa güler miydi dediğin, birlikte ağladığın veya ağlamalarının sebebi olan insanı özlersin. Ama özlemeyi kelimelerle ifade edemezsin, hareketlerle gösteremezsin en fazla "Özledim" dersin karşındakinin anlamasını umarak. Üstelik özleme karşılık da bulamazsın. Sevmeler benzer mesela birbirine, özlemler apayrıdır. Özlediğinde yaşanmış hikayelere ihtiyacın yoktur çoğu zaman bazen görmek, bazen konuşmak, bazen gitmek, bazen kalmak istersin aslında tek derdin vardır istediklerinde birazcık özlemini dindirebilmek...

         Sonra gider O'na hikayeler biriktirmeye başlarsın, geldiğinde anlatabileceğini umarak. Hediyeler hazırlarsın verebilmeyi umarak, bi yerlerde O'ndan izler ararsın, en ufak bi anının olduğu mekanlarda takılır O'nlu anıları tekrar yaşarsın, telefona uzanır aramanın hayalini kurarsın. O anlarda biraz rahatlarsın, umudun ferahlatır kalbini bi nefes alırsın tekrar yalancı bi gülümseme gelir yüzüne ve beklemeye başlarsın. Gidenin dönmesini, sesini özlediğinin aramasını, kokusunu duyduğuna sarılabilmeyi, sohbetini özlediğinle iki çift laf edebilmeyi, bazen sadece görebilmeyi beklersin. Kimi zaman beklemenin karşılığı olur hayalini kurduğunu yaparsın kimi zamansa özlemle olgunlaşır, anlatamadığın acınla yaşarsın.

       Velhasıl çivi çiviyi sökmez özlediğinde, birinin özlemini bi başkasının ki ile dolduramazsın. Ya kavuşursun özlemine mutlu mutlu yaşarsın ya da elinden bir şey gelmez oturur bi sigara yakarsın...

***Okurken dinlenilesi şarkı için bakınız :http://www.youtube.com/watch?v=KIHYbqeyqMo

11 Eylül 2012 Salı

Bazen...

       Bazen olur öyle sen birilerini çok özlersin, onlar da seni özler sanırsın özlemese bile görmek ister, konuşmak ister, dinlemek ister sonra anlarsın sevmek gibidir özlemek de karşılık aranmaz sen özlersin O'nun umrunda olmaz, O'nsuz hayat sana zordur sen gün sayarsın o farketmez yokluğunu zannetmenin karşılık beklemek olduğunu anlar, kendi aptallığına yanarsın bi yerlere kendine not olsun diye Zannetmemeli! yazar susarsın...

       Bazı insanlar vardır. O'nlar için herşeyi yaparım sanarsın, elinden geleni yaparsın da. Hatta hayatta olmaz yapamam dediğin şeyleri de yaparım dersin sonra bi anlık bi ayma yaşarsın yok bunu yapamam yaparsam hem kendime hem O'na zehir olur dünyam der yapamayacağını anlarsın. Yapacağını zannetmenin sevginin büyüklüğünden olduğunu anlar, çok sevmekle çok söz vermenin aynı şey olmadığını anlar bi yerlere kendine not olsun diye Zannetmemeli! yazar yine susarsın...

       Bazı geceler vardır bi olay olur, bi haber gelir, bi mesaj alırsın, bi konuşma yaparsın hatta bazen en ağırı olur bi şey görürsün. Saatin kaç olduğundan bağımsız olarak gece orda biter senin için kabus başlar. Önce bulunduğun ortamdan soyutlarsın kendini o vakitten sonra nerde olduğunun, ne yaptığının, ne izlediğinin, ne konuştuğunun bir anlamı kalmaz boşluğa bırakırsın kendini. Şanslıysan vücudunda bi yer ağrımaya başlar, şansızsan için sıkılır, kalbine bi öküz çöker, nefes alamazsın. Uyuyamayacağını bile bile kendini yatağa atarsın elinde telefon anlamsızca telefona bakarsın o anı tekrar tekrar yaşarsın. Ağlamak ister ağlayamazsın biraz vakit geçer bi uyku sarar bedenini dalmazsın. Gözlerin kapanır, çok geçmez bi saat sonra uyanırsın yine bi umut telefona sarılırsın ne beklediğini bilmez halde bakarsın geceyi sabaha bağlayana kadar bunu defalarca yaşarsın sabaha karşı yeni bi umut sarar, anlık bi huzur kaplar içini... Sabah herşey geçecek, uyandığımda gece bitmiş, kabus sona ermiş, herşey normale dönmüş olacak der inanırsın. Sabah yataktan kalkarsın değişen bi şey yoktur anlarsın gecenin sabahı, günü hatta belki günlercesi öyle olacak kabullenir yine ve yine susarsın...

      Sonra hayat bi yerlerde birilerine sağ ve selamet olur, sana ne sağı ne selameti kalır, oturur bi yazı yazarsın...

***Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=drIqtSfUpr8

2 Eylül 2012 Pazar

İyi ki Var Olan İnsanlar Serisi -1 : Ablam!

        Bana göre dünyanın en korkunç şeylerinden biri bir kızkardeş sahibi olmak. Sizden büyük veya küçük olabilir başka bi hatunun hayatınızın tam merkezinde yer almasından bahsediyorum. Bana mesela annem yıllarca keşke bi ablan olsaydı dedi her duyduğumda -sanki mümkünmüş gibi- istemem çığlıkları attım, bi kızkardeşin olsaydı dediğinde de durum değişmedi istemedim hiç.  Riskli bi durum zaten kızkardeş sahibi olmak senden daha güzel, sempatik, seksi, akıllı,başarılı, alımlı efsanevi olabilir öyle bi rekabetle ben hayatım boyunca baş edemem gibi geldi. İnsanların hadi canım ablan mı/kardeşin mi vayy be demesi ihtimali, beğendiğin çocukların ya sen de hoş kızsın verystone ama ablanı/kardeşini bana ayarlasana çok beğendim diyebilme olasılığı kabus olurdu benim için. O yüzden yokluğunun da hiiç eksikliğini hissetmedim.
       Aklım başıma gelene kadar yaa ben erkeklerle daha iyi anlaşıyorum kızlarla anlaşamıyorum diye gezip sonradan kız arkadaşların hayattaki önemini idrak ettikten sonra kızkardeş/abla gerçeğiyle de yüzleştim sanıyorum.  Yazının bundan sonraki kısmı insanın 27 yaşında abla sahibi olmasının insana hissettirdiklerini içermektedir ve ithafen yazılmıştır.
     Bazı insanlar vardır tanırsınız içinizde minnacıkta olsa bi sevgi de beslersiniz ama samimi olmazsınız. Sonra bi olay olur -ki bu hikayede o olayın ne olduğunu hatırlamıyorum- birden kendinizi can ciğer kuzu sarması kıvamında bulursunuz. Benim abla sahibi olmam da böyle bi hikayeyle başladı. Ne zaman ne şekilde samimi olduk, bu kıvama geldik bilmiyorum tek bildiğim seçebildiğim bi ablaya sahip olmanın insana verilmiş bir şans olduğu. Ha sadece şans değil abla sahibi olunca bi sürü avantaja da sahip oluyosunuz:
* Senden her konuda çok daha deneyimli olduğu için yanında, yakınında, bazen bi telefonun ucunda hep akıl danışabileceğin biri olur hayatında
* Başın sıkıştığında, belaya girdiğinde napıcam diye düşünmez ablaaa diye çığrınırsın
* Birini beğendiğinde, strateji geliştirmek istediğinde ve saatlerce birinden bahsetmek istediğinde seni sıkılmadan dinler
* Gizli bi iş çevirdiğinde, çevirmeye çalıştığında herkesten önce farkeder ve sana eşlik eder
* Eller havaya kopkop yapalım dediğinde offf verystone demez nerde der
* Saatlerce sıkılmadan seninle danseder hatta çoğu zaman sen dansetmezsin o dans eder (bu arada dans edişiyle dalga geçmene herkesten çok o eğlenir)
* Ağlamak istesen beraber ağlayacağını bilir rahatlatırsın kendini
* Gerekli gereksiz giderlenmelerini, alınganlıklarını, triplerini çeker ses etmez
* Her gün yeni bi başlangıçla gelebilir (spora başlıyoruz, domates hapı içiyoruz, kefir çok faydalı bıdı bı ama hiç biri devam etmez)
* Yıllardır ailen dışında kimsenin hissettiremediği güven duygusunu öyle bi hissettir ki arkamda biri var hissini yaşarsın
* Bazen kızkardeş olan O’ymuş gibi davranır, ablalık hissini tatmin edersin
* Ve en güzeli ne olursa olsun, başına ne gelirse gelsin napıcan demez napıcaz der.
Bütün bu avantajları düşününce itiraf etmek gerekir ki insan ablası olunca kendinden seksi olduğunda kıskanmayıp hayran,  güzel olduğunda gururlu, şık olduğunda beğeni dolu oluyomuş. Aklına o pis şeytani düşünceler hiç uğramıyomuş bile. O yüzden geç olsa bile Abla sahibi olmak güzelmiş.
      İyi ki varsın Ablam! Sen hep ol hayatımda günün birinde şöyle en sağlamından bi  Genç Özbek Travestilik yaparsam bile sen hiiiç gitme kardeştir yemiştir bi halt de geç. Çok seviyorum seni doğum günün kutlu olsun!

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Seviyorum Seviyorum Seviyorum

      Biliyorum bu yazıyı okumaya yeltenen, okuyan, başlığa bakıp iç geçiren herkes muzdarip bu olaydan. Evet seviyorum ama o beni sevmiyo, evet seviyorum ama bana şunu yaptı hayvan, evet seviyorum ama bıdı bıdılarla dolu hayatımız. Maalesef hayat öyle değil işte evet seviyorum dediğinde arkasından bi "ama" patlatmamak lazım. Ha patlatıyosan kusura bakma da sevmiyosun senin derdin azıcık alışveriş, biraz ilgi, biri bi götümü tavan yaptırsın derdi, kendi omzuma başımı yaslayabilirim de benimki niye yorulsun, millet elele benim elim niye boş hengamesi. Bırak o yüzden bu işleri resmi bi ilişki büdüsü olarak nasıl seviliri madde madde öğreticem ben şimdi (ahaa son cümleleri arka arkaya hızla okuyunca süper rap şarkısı olur, yapan olursa telifimi alırım uyarayım)

1- Önce Bi İnsan gibi Sev
     Sevmek öyle kolay iş değil. Hadi oldu yaptın bi hata diyelim önce insan gibi sevmeyi bileceksin.Birini sevdikten sonra kıçın başın ayrı oynamayacak. Benim kalbim çok geniş aynı anda 5 kişi birden sevebilirim deme yok öyle bi dünya efendi ol önce.

2- Git Bi Sevdiğini Söyle
     Benim hayat felsefem bu konuda benim içimde durup dert olmasın, söyleyim O'na kurt olsun ve ulan ya söyleyemeden ölürsem karışımı olduğu için ben kimi sevsem gidip pat diye söyledim. Onlarca kez söylediğim insanlar oldu. Sen de bakma öyle eblek eblek git söyle bi şey olmuyo, bi şey kaybetmiyosun içinde kalmıyo en azından.

3-Beklentiye Girme
    Sevdiğini söyledin. Hemen karşılığında hayat günlük güneşlik olucak, O da beni sevicek, ben söyledim O da söyleyeceği bi at kafandan. Konuyla ilgili söylenmiş bi sürü özlü söz var sevmek zorunda değil seni sen kendine bi güzellik yaptın sevdin birini olay bu kadar basit.

4-Sevdiğin İçin Yaptığın Atraksiyonlarda Karşılık Bekleme
    Şimdi sen seviyosun ya O'nun için ne yapsan kesmeyecek seni. "Rüyamda Fizan'da kuş sütünden bi yemek yapmışlardı yiyodum" dese Fizan'a gidip, kuşu bulup yemeği yaptırıp getirmek isteyeceksin belki olursa yapacaksın da (ben yaparım kendimden biliyorum) ama O senin için hiç bi şey yapmayabilir. Sakin ol sevdiğin için yapıyosun O'nun için değil aslında. Yapmaya devam et.

5- Yaptıklarını Sürekli Söyleme
      Ben senin için bi kere şunu yapmıştımlar karşındakini yer bitirir. Yap ve sus mümkünse. Kimse zorlamadı seni, kendin istedin. Karşındaki kıymetini bilmek, takdir etmek, beklediğin teşekkürü etmek zorunda değil sürekli hatırlatma yaptıklarını.

6- Herkes Aynı Şekilde Sevmek Zorunda Değil Kendin gibi Sevmeye Zorlama
     Bazen olur karşındaki de sever ama tarzı farklıdır işte. O çok dile getirmeden sever, sever ama üşenir kendini paralamaz. Hemen sevgisinden şüpheye düşme kabul et sevme tarzının farkını senin gibi sevmediği için üzülme şapşal zaten senin gibi sevmediği için seviyosun O'nu.

7- Hemen Vazgeçme
    Bak sevmişsin, sevilebilecek bi insan bulmuşsun sevgini devam ettir be güzelim. Noolucak canım başkasını severim deme. Sev işte hemen yılma hemen ağlama. Gittiği yere kadar götür hikayeyi.

Haaa bunların hepsini yaptım Verystone olmadı yapamadım acıdan duramadım dersen bi gün bi haber et bana, alırız yanımıza bi Jack oturur sen atlatana kadar ağlarız..

Okurken dinlenilesi şarkı budur: http://www.youtube.com/watch?v=omByWYMAHOE


   

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Ben Aşıkken Çakalım!

Dünden devam...
      Hayatımın aşkını bulduğumu sandığım dönemlerde (daha 1 aylık sevgiliyken) ben yaşadığımız o minnacık şehre hiç yakışmayan bi hatundum. Tabi rahatım karışan kimse yok. Kendi kendime anlamsız bi tarz belirlemiştim. Nerden bulduğumu hatırlamadığım bi kamuflaj pantolonu, üzerine siyah bi t-short ve ülkücü bi ailenin kızında hiç olmaması gereken Che şapkasıyla sokaklarda gezip dikkat çekmenin tadını çıkarırdım. Gel gelelim sevdiceğimin benim bu tarz halime uymakla uzaktan yakından alakası yoktu. Çocuk abilerle takılan, abi evlerinde yatıp kalkan, ailesinin akrabaları dışında kimseyle görüşmediği bi ortamda büyümüş mazbut bi ailenin efendi çocuğu.
      Birinci ayın sonunda abilerin bizim ilişkimizden haberi oldu. Sonradan öğrendiğime göre abi konseyi kurulmuş benim çocuğa ayrılıcaksın o kızdan baskısı yapılmaya başlanmış. Ben tabi çocukta hafiften bi kıvranma durumunu sezdim ama konduramıyorum.  Bi gece konuşurken bu yarın dersaneye geleyim konuşmamız lazım dedi. (Konuşmamız lazım ilişkilerde kritik bi cümledir, duyunca kaçmak lazım). Telefonda hiiç üstüne gitmedim tamam dedim. Tatlı tatlı kapattık telefonu. Oturdum çocuğa tamamı aşk nameleriyle dolu bi mektup döşendim hemen. Aman ben sensiz naparım, nasıl yaşarım, sen benim hayatımsın bıdı bıdı... Sabah dersane saatinde kalktım, üst komşunun kızıyla gidiyoruz dersaneye kız kapıyı çaldı ben hastayım gelemiycem sen bu mektubu benimkine verir misin deyip verdim kendimi tekrar uykuya. Aradan bi kaç saat geçti pat benimkinden mesaj:
-Çok seviyorum seni, ben de sensiz yapamam.
      Arkasından aradı tüm hikayeyi anlattı, ayrılmak istediğimi söyleyecektim. Ama mektubu görünce yapamayacağımı anladım. Ne olursa olsun kıvamında bi konuşma. Tabi ben salak mektup etkili oldu ya hemen gaza geldim bende sana yazılmış bi sürü mektup var o şekilde. Geceleri oturup sen uyuduktan sonra senle konuşur gibi sana mektup yazıyorum yalanını patlattım. Ve tabii beklenen oldu çocuk hepsini okumak istiyorum dedi. Elimde bi tane bile mektup yok. Çocuk uyuyo arkasından ben hemen uyuyorum. Ama yiğitliğe leke sürdürmemek gerek tamam Pazartesi getiririm okursun dedim.  Oturdum Pazar sabahtan kapandım odama Anneciim ben ders çalışıyorum zannederken arka arkaya tam 7 tane mektup yazdım.  Yazıyorum, okuyorum aynı şeyler olmasın diye dönüp dönüp mektuplara bakıyorum. Yazacak çok bi şey de yok, daha biz çıkmaya başlayalı 1 ay olmuş. Bunun 15 günü görüşmemişiz  hazır SMSleri birbirimize yollamakla geçmiş.  Kalan 15 günde ne yaşandıysa aşkından ölecek kıvamda yazdım. Pazartesi sabah bindim servise verdim mektupları benimkine ben yokken oku dedim. Sorsa ne yazdım onu bile bilmiyorum.
       Akşam aradı bu beni yine. Çok güzel yazmışsın ama sanki aradan hiç zaman geçmemiş gibi, arka arkaya yazılmış gibi diye. Yok hayatım olur mu öyle şey, yazmadan hep bi önceki günü okuyorum dünden bugüne daha ne kadar sevdiğimi görüyorum diye salladım. Garibim az saf bi çocuktu galiba yedi bi de üstüne çook etkilendi. Benim için önce abilerle sonra ailesiyle, arkadaşlarıyla baya bi mücadele de etti. Biz bi kaç ay daha çoook mutlu ve çook aşık olduk.

      Stratejilerimi aptal kız dergilerinden alıyorum diyorum ya yalan, ben aşıkken çakal oluyorum!

31 Temmuz 2012 Salı

Ben Aşıkken Utangaçım!

Başlık tanıyan herkese hade len! dedirtse de çok sağlam dayanaklarım var.
      Bundan 12 yıl önceydi. Lise sona geçtiğim yıl. Yaşadığım kurak iklimin can alıcı minik şehrinde o güne kadar babamın namından dolayı (yoo çirkin diildim, babamdan korkuyolardı) yanıma kimse yanaşamaz, arkadaşlarım çılgınlar gibi çıkma teklifleri alırken ben eblek eblek ortalarda dolanırdım. Aslında gözüme kestirdiğim çocuklar oluyodu, olayın farkındaydım ama hatun dediğin erkeğe yanaşmaza inandığım yıllar olduğu için salak salak cesaretini toplayıp bana çıkma teklif edicek şanslı çocuğu beklerken ,çok yakınımda, okul servisinde çıktı çocuk karşıma.
    Servis arkadaşı olduğumuz için kaynaşmak çok problem olmadı. Arka beşlide takılan bi gruptu bunlar, hemen önlerinde de ben oturduğum için ilk önce klasik sataşmalarla başladı hikayemiz. Ama çocuk çok dertliydi aşık olduğu bi kız vardı ve şans yüzüme güldü kız başka biriyle çıkmaya başladı. Ben tabi fırsattan istifade iyi arkadaş numarası, dert dinleyen dost ayağıyla iyice yaklaştım çocuğa. Sabah 45 dakika, akşam 45 dakika yol boyunca ayrılmaz ikili olup çıktık. Çocuk beni dert ortağı görüyo, ben zaten adım atamıyorum derken bi cuma gecesi nerden estiyse bi mesaj yazdım çocuğa:(Hala hatırlıyorum ben küçükken fena halde kıroymuşum bu arada)
-Gecenin karanlığında veya sabahın ilk ışıklarında bedenimle olmasa bile ruhumla hep yanındayım unutma!
Ve tataaa bu kadar salakça bi mesaj olmasına rağmen çocuk atladı. Biz başladık mesajlaşmaya sabaha kadar birbirimize bi dolu sms attık. Sabah hiçbişey yokmuş gibi ben dersaneye gittim baktım mesajlar gelmeye devam ediyo o günü ve geceyi de mesajlaşarak geçirdik ve çıkmaya başladık. Tüm haftasonunu nerdeyse hiç uyumadan ve sürekli mesajlaşarak geçirmiş biri olarak Pazartesi yorgun, mutlu ve aşık olarak gittim servise veee çocuğa günaydın bile demedim. Yüzüne bile bakmadan gittim okula. Tüm gün mesajlar yazdım akşam yine aynı hareket. Bi haftayı ç
ocuğun yüzüne bakmadan sadece mesaj yazarak tamamladıktan sonra çocuk en yakın arkadaşımın yanına gelip Verystone beni istemiyo galiba yüzüme bile bakmıyo dedi. Yok aslında çocuk için ölüyorum ama yüzyüze gelince ebleğe bağlıycam, kızarıcam, bozarıcam biliyorum o yüzden kaçıyorum da diyemiyorum. Kıvırdım ben. Bu arada çocuk aradığında telefonlarını da açmıyorum
konuşmaya utanıyorum çünkü. 15 günü 5.000 smsle tamamladıktan sonra baktım olmıcak kontöre de para yetmiyo (En son babamın yemekhane için verdiği parayı da kontöre yatırmıştım) bi okul çıkışı gittim arka beşli cam kenarına oturdum. O rahat tavırlı servis eğlencesi kız olarak oturamadım tabi, terden sırılsıklam kıpkırmızı bi hatun olarak yerleştim servise. Gelen herkes hikayenin farkındaydı sanırım kimse de gelip oturmadı yanıma sonra bi baktım benimki bindi servise çocuğun yüzü ışıldadı oturdu yanıma. Sesim tüm kalınlığına rağmen kedi gibi çıktığından hal hatır sormak dışında bişey de yapamadım. Beni çabuk çözmüştü çocuk. Servisi bi marketin önünde durdurdu indi bi geldi elinde fıstıklı çikolata. Benim dilim çözüldü çikolatayı görünce (çok romantik de gelmişti) bi rahatladım bi huzura erdim. Kurtulduk yüzyüze konuşamama geriliminden.  Attım utangaçlığı kısmen, aşık, mutlu ve konuşkan bi kız olup çıktım.
      Sosyal medyada  iyiyim ama iş yüzyüze gelince ebleğim ya  aşıkken utangaçım ben ondan!
Okurken dinlenilesi şakı için bakınız :http://www.youtube.com/watch?v=TZNVEV_x4VU

29 Temmuz 2012 Pazar

Sonunda Öküz Diyeceksek Burcun Ne Önemi Var?

İtiraf ediyorum ben de Serdar Ortaç’ın bile kınadığı o Türk kızlarındanım. (Bilmeyenler için bi röportajında neden hep yabancı hatunlarla gezdiği sorulmuştu ve kendisi abi Türk kızları ile muhabbet edilmiyo 3. Cümleleri burç oluyo demişti. Seni çöpe atacağım poşete yazık Serdar!) Tanıştığım herkesin, özellikle de karşı cinsin, burcunu bi şekilde öğrenir, tavlama taktiklerini, yaklaşma numaralarını internetten araştırır ona göre işe yaramaz bi sürü strateji belirlerim. O yüzden kendi deneyimlerimi paylaşayım millete bi faydam dokunsun.
Kova Burcu Erkeği: Tamam kafalrı çalışıyo çocukların, muhabbetleri de güzel ama arkadaş bi burç insanı bu kadar mı kuruntulu olur? Hep bi arkamı kollayım derdi, benden gizli iş çevirdin halleri, ha bi de inanılmaz bi kıskançlık. Bunların biri yüzünden koca bi dönem boyunca dersaneye eteği geçtim, kot pantolon bile giymeden gittim ben. (Vücut hatlarını ortaya çıkarıyomuş). Ama romantiktir de, en güzel sürpriz yapanları bu burçtan çıkıyo. Ben dayanırım, erkek dediğin kıskanır, gerekirse kafamı çıkarmam evden dışarı diyosan buyur tadını çıkar. (Ben baskıya dayanamayıp, aldatmıştım)
Balık Burcu Erkeği: Duyunca yazııık sen duygusalsın kıyamam oluyosun ya baştan uyarıyım yok öyle bişey. Bi insan bu kadar mı yere bakan yürek yakan olur, her gördüğü kıza mı iş atar. Sen dönüp birine baksan kıyamet koparır, ortalık ayaklandırır yanından ayrıldığın anda hemen sıradakini arar öyle pis bunlar. Ağlak olabilir ama ilişkilerinde hiç görmedim, çabuk sıkılıyo adamlar. Ben de sallamam diyosan olur bundan da. (Ben kontrol edemicem hikayeleri uzatmıyorum, uzaklaşmıştım)
Oğlak Burcu Erkeği: Bu adamla olur bişeyler, hikayeye başlarsın ama güvenmesi için kendini paralaman gerekir. Sadece sana değil, kendine de güvenini getirmen lazım. Adam sevildiğinden, aldatılmayacağından, terkedilmeyeceğinden emin olmadan çok sallamaz olabilir. Peşine düşersin, arar sorarsın, bin kere seviyorum dersin yok inanması için ne gerekiyo ben çözemedim. Bi de ev kuşudur bunlar, öyle sokaklarda takılayım, çılgın atraksiyonlar yapayıma gelmez çok. Mantıklı bi ilişkim olsun noolucak katlanırım diyosan evlenir gidersin bunla. ( Ben uğraşmaktan yılmıştım, bi kıskançlık krizinde ne halin varsa göre bağlayıp kaçtım)
Akrep Burcu Erkeği: Uuuu beybi bi insan hiç bişeyi mi unutmaz. Her kavgayı bi önceki kavgaya bağlar bunlar. Güzel seviyo adamlar genel anlamda, çok sıkmadan, eğlendirerek, senle kudurmayı bilerek seviyolar. Ama sinirleri çekilmiyo hiç. Sinirlenince gözü dönüyo ne dediğini bile bilmiyo genelde. Sırf bakışlarının hatrına katlanılır bunlara. (Anlaşılacağı üzere ben kaçmadım, uzaklaşmadım adam terketti beni)
Yay  Burcu Erkeği: Kendileri için her ne kadar özgürlüğüne düşkün denilse de kendisiyle eğlenen, konuşmayı seven, muhabbeti çekilirin ötesinde birini bulunca bildiğin bağlanıyo bu adamlar. Ama  ne kıskanıyolar, ne ağız tadıyla kıskanmana izin veriyolar. Bak herkes bana bakıyo az bi kıskansana adam çığlıkları atmamak için kendini zor tutuyosun. Bi de bunlarla takılabilmen için biraz sokak kedisi olman lazım, çok ince eleyip sık dokumucaksın, nerde atraksiyon var orda olucaksın, yorulmayacaksın. Şahsi kanaatim üniversite yılları için ideal sevgili. Sonrasında zora sokar biraz.
Aslan Burcu Erkeği: Bi insan yürüyüşünden bile ne burcu olduğunu belli eder mi? Aslansa eder. Bu adamların kafaları hep yukarıdadır. Dik yürüyüşü, her cümleye ben diye başlamasından hemen anlarsın. Bunlarla biz olmak çok zordur. Oldu diyelim başardın, seni gördü çarpıldı, yanında öyle bugün de az biraz salaş gezeyim, kendimi bırakayım yapamazsın. Yanındaki hatunda dikkat çeksin ister bunlar, muhabbetin falan çok önemli değil, yanında taşımak için ideal ol yeter. Ha bi de yalanlarına katlanabilmen gerekir. Kendisinin de unuttuğu milyonlarca yalan söyler bunlar. (Gösterişine kapıldığım bi tanesi oldu, sonra anladık ki ikimizden bi cacık olmaz)
Terazi Burcu Erkeği: Sokakta hanımefendi, yatakta fahişe, mutfakta aşçı tanımını bence bu adamlardan biri yapmış olabilir. Nazik olucaksın bu adamların yanında, arkadaşları görüp takdir edicek. Birlikteyken çok eğleniceksiniz, sıkıcı olmıcaksın, adamı dertlerinle yormıcaksın. Mümkünse kavga çıkarmıyacak ha bi de fazlasıyla ateşli olucaksın. Yoksa adam zaten flörtöz ben sıkıldım bi hava alıyım diye kaçıp gider. Ama ilginçtir bunlar hep döner. Bi kere muhabbetinden hoşlandıysa, azıcık da kıymetlisi olduysan arar sorar peşine düşer senin. (6 yıldır var böyle bi tane hayatımda 16 yıl da olsa olur sanırım)
İkizler Burcu Erkeği: Acaip bi çekimleri var bu adamların. Benim tanıdıklarımın istisnasız hepsinde şeytan tüyü vardı. Bunları da tanımak çok kolay, bi ortamda etrafında en çok insan olan, ve böyle üstüne basa basa hahaha şeklinde kahkaha atan biri varsa bil ki İkizler burcu erkeği kendisi. Muhabbetleri efsanedir hiç sıkılmazsın yanında ama birden biter o muhabbet ulan naptım ben ne dedim anlamadan asar suratını. Üstüne alınma aklına bişey gelmiştir, canı surat asmak istemiştir. Bunların karşısında sadece güzel olmak yetmez ayrıca bildiin ortalamanın üstünde bi zekaya da ihtiyaç var muhabbetini anlamayan adama tahammül edemiyolar dünya güzeli bile olsa. Ha sevip sevmediğini de hiç bilmiceksin bu adamların muhtemelen söylemeyecek. Sen arkadaş ol bu adamlarla, kanka ol, sevgililiğe yanaşma. (Ben bunları karşılıksız sevebilme yeteneğine sahibim, severim)
Koç, Boğa, Yengeç, Başak, hiç karşıma çıkmamış. Hoş çıkanlara baktığım zaman çok bi şey farketmemiş. En nihayetinde hepsine başlarken Romeo, bitirirken Öküz diyoruz.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Mesajınız Var!

Üzgünüm bu yazı 80 sonrası doğanlar için çook anlamlı bi yazı olmayacak. 80 öncesi doğanlara bilgilendirme, yeni bir heyecan keşfetme yazısıdır bu. 80 sonrası için sadece bir hatırlatma olabilir.
Mesaj dediğin nedir ki hem ben de yazabiliyorum diyosun biliyorum ama kastettiğim toplantıdayım, evet, hayırdan ibaret bi hikaye değil. Sen hiç sms üzerinden ilişki yürütmedin biliyorum. Abi mesaj falan uğraşamam arayım konuşayım dedin onu da biliyorum. Mesajla flört etmekten, o mesaj sesi gelene kadar dökülen terden, gülücük koysam mı koymasam mı geriliminden, sabah alınan günaydın mesajının inceliğinden, mesajlaşırken uyuya kalanın mahcubiyetinden, bekleyenin siteminden bahsediyorum. O yüzden gel inatlaşma dinle.
Mesajlaşma türlerini ayırarak başlayalım işe :
1-      Arkadaşa Atılan/ Arkadaştan Alınan Mesajlar: En sallanmaması gereken, sonunun samimiyete göre genelde ak (q) olarak bittiği mesajlardır. Arkadaşla ortam uygunsa mesajlaşma devam ettirilmez taraflardan biri arayarak hikayeyi sona erdirir. Genelde konusu akşam programı, buluşma mekanı, buluşma saati, sınav notu falan olur.

2-      Aileye Atılan/Aileden Alınan Mesajlar: Bunlarda da sallama gerekmez. Genelde tek cümle ile cevap yazılır. Veya kutlama, tebrik içeren, eve dönüş saatini, nerde olduğunu bildiren mesajlardır.  En sık tabi, tamam, evet ve hayır kullanılır.

3-      Taze Flörte Atılan Mesajlar:  Geldik en kritik olanına bunu kendi içinde türlerine ayırarak inceleyelim :

a)      Yeni Tanışılan Kişiye Atılan Mesajlar:  Buraya kadar başarıyla gelmişsin. Hatun/Er kişinin numarasını ele geçirmişsin. O ilk buluşmayı koparana kadar bağımlısın işte cep telefonuna. Burda atılacak mesajın saati çok önemli öncelikle doğru saati tutturman gerek. Deneyimlerime göre ideal saatler öğleden sonra 17:00-19:00, akşam 21:30 sonrasıdır. Sabah ilk mesajı atarsan çok yavşakça olur yeni tanıyosun, gün içinde işi olur dersi olur cevap alamazsın kıvrım kıvrım kıvranırsın. Saati yakaladıktan sonra ilk yapacağın hareket üzerinde çok düşünülmüş izlenimi olmayan ama cevap vermek zorunda bırakacak bir mesaj atmak. (Hayır halini hatrını sorma kastetiğim o diil) Sadece dikkatini çekecek bişey yaz, tanışılan güne gönderme olabilir ama lütfen mesaj 3 kelimeden oluşmasın mümkünse 6-7 kelimelik bi mesaj olsun sakın destan yazma. Sonrasında gelen cevap doğrultusunda bi müddet mesajlaşmayı sürdür, her mesajında cevap hakkı doğsun karşı tarafa ama bi yerde sen bitir mesajlaşmayı soru içermiyosa mesaj veda etmeden kes biraz gizemin olsun.

b)      Tanışılan ve Yazılmaya Başlanan Kişiye Atılan Mesajlar:  Bunlarda biraz daha rahatsın. Karşı tarafın tepkilerini biraz daha kestirebilir durumdasın rahat ol bak tam senin tarzına geldik halini hatrını sorarak başla. Mesajların esprili olsun ama saçma sapan şebeklikler yapma mümkünse bu mesajlaşmaya gece vakti başla amacın karşındakini maksimum uyanık tutmak olsun. Mesajla oyunlar oyna, kafasını karıştır, mesajlaşma gecenin bi yarısına kadar sorunsuz devam ediyosa hayırlı olsuuun. Bak gül gibi yazıştınız buluşun, kaynaşın, takılın artık olur sizden.

c)       Eski Arkadaş-Yeni Yazılan Kişiye Atılan Mesajlar: Şimdiye kadar kardeş kardeş mesajlar attınız birbirinize. Cevaplar yazdınız 3-5 kelimelik ama gün geldi yazasın geldi gözünün önündeki cevhere. Önce mevcut durumu çok bozma muhabbet et mesajla, mesajların arasına iltifatlar koy sonlarında gülücükler olsun. (ters tepki gelirse sempatiklik yaptığını söyler yırtarsın) Karşındaki hatun kişiyse dertlerinden, sıkıntılarından bahset şefkat duygusu uyandır, erkekse yalnızlığından yakın nooluyo lan olsun! En uzun sürecek mesajlaşma hikayesidir bu ayrıca. Taraflardan biri pes etmezse sonsuza kadar devam eder. Ya karşındaki herşeyi kabul eder takılırsınız ya da sen yazdıklarınla ve tüm hevesinle kalakalırsın. (Doğru zaman bu hikayede de önemli, taraflardan birinin düştüğü anı (sevgilisinden yeni ayrılma, terk edilme) yakaladıysan başarı kaçınılmaz olabilir. Bekleyebiliyosan böyle bi anı kolla)

4-      Sosyal Medya Mesajları: Bunlarda takip önemlidir. Twitter’dan, Facebook’tan bir müddet kişiyi takip etmen gerekir. Aldığı mentionlara verdiği tepkilere, wall’unda yazanlara bakarak öncelikle tarzını çözmen lazım. İddialı bi tarzı varsa kışkırtacak bi mesajla başlamak gerek, paylaştığı şeyler hep kendiyse, egosu biraz şişikse iyi bişey söyler gibi yapıp laf sokmak iş görür, romatik duygu böceğiyse can alıcı bi alıntı paylaş en duygusalından. Ama mesajlaşma öncesi her paylaşımını like et’meye dikkat et bi dikkatini çek mesajı görünce kim lan bu demesin.
Gelelim surat ifadelerine:
J kullan, kullanabildiğin kadar demiycem. Lütfen herhangi bir mesajın cevabı J olmasın. Mesajlaşmayı hemen bitirir, karşındakini kitler. Cümlelerinin sonunda kötü bişi demedim, ay çok sempatiğim, bebeğim kızma şaka yaptım amaçlı kullan.
L biraz ilgilensin benle, ayyy kıyamam olsun ifadesi. Tatlı tatlı naz yapacak kıvama geldiysen çak hareketini gör ilgiyi mutlu ol. Ama sık kullanma karşındaki mızmız demesin.
:D kullanma noolur bunu kullanma. İkon itici bi kere çok eğlendiysen ahaha de ama bunu yapma.
:S şaşırdığını, afalladığını başka şeylerle ifade edebilirsin. Ergen veya apaçi diilsen bundan da uzak dur.
:p ha bak bu olur. Lafı sokmak isteyip tutamadın kendini bari dalga geçtim amaçlı kullan ki karşındaki alınmasın kırılmasın.
Xoxo: öptüm de geç boşver gerek yok bunlara
Yaklaşık 14 yıldır mesaj yazan, en uzun süreli ilk ilişkisinin ilk 15 günü sadece mesajlaşmayla geçmiş bir profesyonel olarak ben senin için elimden geleni yaptım. Bundan sonrası senin yeteneğine kalmış. Ama gözünü seveyim hikaye az biraz ilerlediğinde sabahları ilk işin “Günaydın” mesajı yazmak olsun. Zira insana kendini daha iyi hissettiren, gözümü açtım aklıma düştün mesajı veren daha başarılı bi mesaj görmedim ben...

22 Temmuz 2012 Pazar

Eblek Benliğime Notlar-1

Yıllardır kendi hemcinslerimin %80’ini eblek olarak nitelendirip yaşadıkları ilişkileri hayretle izleyen ben en sonunda aslında kendimin eblek olduğuna aymış bulunmaktayım. Ben yıllarca yanlış tanımlamışım bu konuyu ortalamanın üstünde bi zeka, muhabbet edebilme yeteneği, espiri kabiliyeti falan insanı ebleklikten kurtarmıyormuş maalesef. Asıl ebleklik ilişkilerde kurman gereken cümleleri bilmeyince ortaya çıkıyomuş.
Bu nedenle düşündüm etrafımda muhakkak benim gibiler vardır. Hem kendime hatırlatıcı notlar olsun hem de benim gibiler okuyup faydalansın diye eblek benliğime notlar hazırladım. (biliyorum kendi hayatımda bişi değişmicek ama belki 3-5 hatunu kurtarırım)
1-      Yıllar Sonra Seni Arayan Çoook Yakışıklı adama Asla Buluşalım Tavla Oynayalım Deme!
2 yıl önce tanıştığın ve yaptığı iş sebebiyle görüşmeler dışında 2 kez buluştuğun (birinde tavla oynamıştık) adam 2 yıl sonra senin oturduğun yere geldiğinde ilk yaptığı iş seni aramaksa o telefonu aç. Hadi açamadın kaçırdın diyelim geri muhakkak ara. Aradığında adamla aranda geçen konuşma gayet keyifliyse ve adam sana naptın hayatında biri var mı diye soruyosa, üstüne olmadığını duyunca ne zaman buluşalım sen söyle ben sana uyarım diyosa sen:
-Aaaaa evet yaaa buluşalım da tavla oynayalım
Deme çünkü adam sana direkt Ben senin tavla arkadışın mıyım Verystone? Diyebilir. Kıp kıp olur kalırsın. Kıvıramaz bocalarsın muhtemelen buluşmada da zırvalarsın! Yapma!
2-      Kimseye Zorla Evlenme Teklif Ettirme!
En yakın arkadaşlarından biri de olsa, herşeyini, her hikayeni bilse de, her haline tanıklık etse de evlenme teklifi etsin de mutlu oluyum diye zorlama. Sonra cidden evlenme teklif eder, ayıp olmasın diye he der sonra kıvranırsın. Ya ciddiye aldıysa, ya evlenmek zorunda kalırsam evet dedim şimdi noolcak? Ama ama ben evlenemem evlenirsem tüm hikayelerim biter diye takıntı yapar yüzünü sivilceler sarar bi de çocuğun telefonlarını açmazsın. Bırak hayatında hiç evlenme teklifi olmasın. Zorlama!
3-      Hemen Elmyra Duff’a, Anne Şefkatine, Meraklı Komşu Teyze’ye Bağlama!
Kimseyi kıskanmaman güzel bi özellik olabilir ama keşke ilgiyle de boğmasan! İnsanlar hastalanabilir, işleri çok olabilir, dertleri olabilir ama bu günde 20 kez arayıp nasıl oldun demeni, bazen birilerini kıskandırmaya çalışan arkadaşlarına telefondaki meçhul sevgili rolünü yaparken gelip hastaneye götüreyim milerini, aradığında 2 kez açılmadıysa telefon bi yerde böbrekleri çalınmış perişan halde yatıyoru aklına getirmeni, dışlanmıştır o şimdi bilmediği yerde naaaptikileri gerektirmez! Rahat bırak insanları az biraz kimse ilgisizlikten ölmez!
4-      Ama Hep Seni Seviyorum De!
O kadar kötü şeyden sonra bu ne alaka deme şimdi. Sen yine de seni seviyorum de hayatındaki herkese.(Annem tarafından insanlara her an bişey olabilir duygusuyla büyütüldüğüm için sanırım içimde tutamıyorum ben ya bişi olurda söyleyemezsem diye)  Duyabileceğin cevaplar çok belli benimkiler ve hissettirdikleri aşağıda:
a)      Teşekkür ederim. (Gece saat 3’te gereksizin birine çok içimden gelerek kurmuştum öküz teşekkür etmişti hımm iyi geceler o zaman diyip kapadım telefonu. Bi daha aynı kişiye kurmadım o cümleyi duyduğum en salakça cevaptı)
b)      Eyvallah (Benim hayatımda hep ayrı bi yeri oldu verilen eyvallah cevaplarının. Kurtlar Vadisi’nden kalma bi alışkanlık. En sevdiğim karşı cevaplardandır. Yine olsa yine kurarım)
c)       Ben de seni. (bu da eblekçe işte. Ulan bari adam gibi tamamla cümleyi ben de seni seviyorum de diline mi yapışır?  Bunu duyduğumda da kurasım kaçıyo)
d)      Bokunu Çıkarma Verystone (İçten bi tepki en azından. Kabullenip söylemeye devam ediyorum)

5-      Boyun 1.70’in Üstündeyse Pony’e Binicem Deme!
Bu öylesine bi madde oldu ama tamamen kendime bi uyarı J

Bunların ne kadarını yapabilirim bilmiyorum. Ama 2 yıl sonra dönüp baktığımda 2 maddeyi dinlediysem başarıdır. Belki beni Eblek benliğimden kurtarır!

17 Temmuz 2012 Salı

Neyse Halim Çıksın Falım

10 yıl önce bi Nisan ayında başladı fal maceram. O gün bugündür ortalama 3 ayda bir falcıya giderim.  40 kez fal baktırmış biri için konu ile ilgili engin bilgilerimin olması beklenmesin bu işi az kıvırabilecek kadar bişiler öğrenmiş olsaydım şu anda bi fal cafede paraya farklı isimler vermiş olurdum.
İlk falıma üniversite 1. Sınıfta baktırdım. O zamanlar 2. Sınıflardan bi çocuğu çok beğeniyorum. Çocuk okulun piçlerinden ismi Dizdar (yakıştı bu isim). Düşük bel pantolanlar, tarz tişörtler, kirli sakal, ela gözler havalı bi çocuk. Ben okulun en bilinen kızı (okulda 1. Sınıfta kaşlı gezen tek kızdım. Okula biri gelip tek kaş dese herkes tanır o kadar kötü) 1.75 boy, 80 kg kendi çapımda tarzım. Düştüm çocuğun peşine. Herhangi bi iletişim yok çocukla. O nereye ben orayanın ötesine geçmeyen bi hikaye.  Ama çocuk ara ara okuldan kayboluyo. 1 hafta ortada görünmüyo. Önce numarasını buldum çocuğun bi akşam yine ortadan kaybolduğunda yurttaki kızlarla gaza gelip aradık.
-Dizdar naber abi? (samimiyet var aramızda tanımama riskine karşı)
- İyi abi senden
- İyidir. Nerdesin?
-Zonguldak’tayım.
-Hadi ya. Ne zaman dönücen?
-Pazartesi.
-Tamam görüşürüz o zaman.
Çocuk mu salaktı, biz mi iyi numara yaptık bilmiyorum kendimizi ele vermeden çocuğun yerini öğrendik. Yerini öğrenmenin tek faydası var okulda rahat rahat oturabilmek, kendi sınıfımda kendi dersimi dinleyebilmek. Ben sırf çocuğu görmek için 2. Sınıf derslerine giriyorum. Öyle abartmışım ki millet beni 2. Sınıf sanıyo kendi dersime girdiğimde alttan mı alıyosun soruları soruluyo. Nisan ayının başına geldiğimizde tam vizeler bitti benim Dizdar yine ortadan kayboldu. Bi önceki seferden deneyimliyiz ve kurnazız tabi. Biz tuttuk yine aradık bunu.
-Dizdar naber abi?
- İyi de tanıyamadım.
- Aaaa aşkolsun tanımadın mı?
-Yok tanımadım. Kimsin sen?
-(veee hayatımın hatası ağır gaza geliş) Verystone ben.
-Tanımıyorum seni.
-Okuldan yaa. Gelince tanışırız.
-İyi Pazartesi okulda olucam tanışalım.
Bu konuşmayla nasıl havalara uçtum ben. Bi umut aha Pazartesi tanışıcaz hayaller, hayaller. Hemen o haftasonu bizimkilerin önerisiyle kendimizi  bi fal cafeye attık. Cafenin en sağlam falcısı ablanın saatlerce sırasını bekledik. Sıra bana geldi ben geçtim ablanın yanına:
- Yaa sen bişi bekliyosun. Bu beklediğin şey hiç ummadığın şekilde sonuçlanıcak. Böyle sana elleri kolları dolu dolu geliyo. Olucak bu iş.
Dedi başka ne dediyse umrumda olmadı benim. Pazartesi Dizdar’la tanışıcam. Aslında O’da bana aşıkmış ama çaktırmıyomuş. Ben söyleyince havalara uçucak ne biçim mutlu olucaz. Kendimi inandırdım. Pazartesi bi süslenip püslenip attım kendimi okula. (o halde nerene süslendin demesek. Hayır o zaman da güzeldim de az iriydim işte). Dizdar’ı bi gördüm benden kalır yanı yok. En güzel gömleğini giymiş, saçlar özenle yapılmış etrafı kesiyo. Akşama kadar çocuğu yalnız yakalamayı bekledim. En sonunda dışarıda bi bankta yalnız otururken gayet kendimden emin (falda çıkmış) gittim oturdum yanına.
-Dizdar selam nasılsın?
-İyilik çok şükür sen nasılsın?
-İyi. Nasıldı Zonguldak? (Bak biliyorum nerde olduğunu Verystone benim cümlesi)
-İyi noolsun. (ve konuşma bitti )
bi kaç dakikalık sessizlik sonrası tüm cesaretimi topladım veeee
-Bu arada Verystone benim.
Allahım o sırada oluşan hayalkırıklığı, o gözlerin faltaşı gibi açılışı, rengin atması (aslında güzel değilmişim)
-Ne arıyosun kızım beni? Niye rahatsız ediyosun? Sevgilim var benim.
-İyi akşamlaaaar.
Yıkıldım. Heyecanla bekleyen arkadaşlarım dönüşümden anladılar bi bokluk olduğunu. Hikayeyi anlattım ve sigaraya başladım.
Tabi bu acı tecrübeyle akıllanmadım. Azimle duyduğum her falcının kapısını çaldım. Hep hikayelerini büyük bi ciddiyetle dinledim. Duymak istediklerimi ezberledim, duymak istemediklerimden hiiç bahsetmedim.
Mesela şimdi son 6 yıldır her falımda çıkan meşhur olma hikayemin ve karşıma çıkma süresi her falda 2 ay ötelenen hayatımın aşkının peşindeyim. Neyse haaalim çıksın falım!