23 Ekim 2015 Cuma

Acı!

Bazı yazıları, bazı insanları yazmak çok zor. O yüzden bekledim bu zamana kadar. Acıyı yazmak yaşamaktan zor geldi belki de. Ama sonra acı katlandı. Ağlayamayan, oturup acısını anlatamayan bi insan olarak kendi yöntemimle hafifletmeye karar verdim acımı… Anneanneme ve dedeme rahmetle…

Güzel, çok güzel bi kadın. Ay gibi bi yüz, kocaman gözler, biçimli bi burun ve ağız, yay gibi kaşlar. Ağır, oturaklı hani şu Osmanlı kadını denilen türden. Etrafındaki herkes akıl almaya geliyo yanına, sohbeti güzel, inanılmaz bi zekası var kadının ve kimsede bulunmayan bir birleştirme etkisi. Saygı duyuyor insanlar herkesin hayalinin bir yerinde kimi çocuğu, kimi kardeşi, kimi torunu olsaydım keşkelerinde. Bakışıyla konuşturup, bakışıyla susturuyo ve sadece gözlemle bile anlayabiliyo insanların hayatlarını, yaşam tarzlarını…

Adam uzun, uzunluğun verdiği etkiyle hep biraz kambur. Çipil çipil bakan gözleri, temiz tertemiz bir yüzü var. Ama en çok iyiliği. İnsanın içini titreten, hakkında kötü konuşturmayan bir iyilik. Sıcakkanlı, herkese yakın kadının aksine, yüzü asılmıyo hiç, çok kızarsa ağızdan çıkan bi küfür, sonrası küskünlük.  Saygıdan ziyade sevilme hissi uyandıran bi hal. Tek derdi evi, çocukları, torunları. Gözleri dolmaya, kalbi kırılmaya hep yakın. Muzip biraz, şakaları var, çocuklara oynadığı oyunları ve kibarlığı…

Hayatları birleşmiş bi kere. 7 çocuk, 16 torunla genişlemiş o hayat. Ama hep bi garibanlık. Yok her şeyden biraz varmış ama hiç, her şeyden çok olmamış. En çok kavga da bu yüzden yaşanmış. Evde geçmiş hayatları işte, kısacık dünyada kadın kalp ameliyatından sonra mecburen eve kapanmış. Balkonda sandalyesi oturup hayatları izlemiş, adam hastalanana kadar her vakit namazını camide kılmış, dönerken elinde evin eksikleri. Gezilmemiş, görülmemiş bi dolu yer. Tek avuntu çocuklar, torunlar…Kalabalıkla zenginleşmiş işte hayatları.

L koltukta başları birbirine değerek yatıp televizyon izlemişler, kadın hastaymış, adam iyi olsa bile yer yer kadından nazlı hastalanmış. Yerlerinden kalkmadan kavgaya tutuşmuşlar sıklıkla. Sonra bi gün kadın hastalanmış, çok hastalanmış bir Mayıs sabahı tüm çocukları toplanmışken yanına çekmiş gitmiş dünyadan. İlk ölümmüş ailedeki en kıymetlinin gitmesi kabullenememiş kimse, adam gelmiş cansız bedenini öpmüş, vedalaşmış kadınla. Bilirmiş ki kadının en istemediği şey çocukların, torunların acı çekmesiymiş. Acısını gömmüş içine teselli etmiş hepsini tek tek. Üzülmüş, en çok o üzülmüş…Yalnız kalmış odasında, geçmiş kadının yatağına yeni yeri orası olsun istemiş. Ve bırakmış mücadeleyi hayata karşı…Muzip gözleri hüzünle bakmaya başlamış, ara ara kadından kalan görevi yerine getirmek için gülmüş, konuşmuş ama bi daha hiç aynı adam olmamış. Çökmeye başlamış sonra, hastalıklar artmış, istemiş ki kadının gidişi gibi olsun vedası herkes yanında yakınında, anlatmış herkese çok zamanım yok demiş, ama garibanmış işte adam ve hep hastaymış. En sonunda kadının gidişinden 2,5 yıl sonra O da veda etmiş hayata…

            Kocaman da olsalar öksüzler, yetimler kalmış arkalarında. Hüzünlü bakan gözler…Eksik dualar bayramlarda, telefonlarda,..Koltukları, yatakları, hayatlarda açtıkları yerler boş kalmış işte. Hiç dolmayacak, hiç unutulmayacak…Ruhları şad , mekanları cennet olsun…

            

21 Ağustos 2015 Cuma

Erkekler Benden Ne İstiyo?

      Yaz sezonu biterken bu yazıyı yazmak çok mantıklı değil biliyorum ama kendi kişisel hikayelerimin bitmesini bekledim. Beni bilen bilir belki daha önce burada da bahsettim ben her yıl Mayıs ayında kendi kişisel ilişkiler sezonumu açar, Ekim sonunda kapatırım. İkili ilişkiler konusunda en yoğun olduğum dönemdir bu 6 ay. Şans deneyenin ve hatta denediğimin haddi hesabı olmaz. Neyse...

       Malumunuz yaz geldi (bitti bile) etraf; eblek, şirin bir kıza en az 3 erkeğin aşık olduğu, eğlenceli, romantik Türk dizileriyle doldu. Tamam biliyorum buradaki hikayeleri hepimiz çok abartı buluyoruz, gerçek hayatın böyle olmadığının farkındayız ama arkadaş bari bi hikayemde bunların çeyreğini göreydim oldum ve gerçek dünyayı kendi hikayelerimi gözden geçirerek düşündüm.

       1 Numaralı Adam

       Bu abiyle tanıştık. İlk buluşmamız bir akşam vakti kahve eşliğinde oldu. Gayet güzel sohbetler edildi, kahveler içildi. İlk buluşmada flört namına hiçbir şey yaşanmadı. Sonrasında 3 buluşma daha yaşandı. 2. buluşmanın sonunda Abi tarafından gülüşüme aşık olunduğu iddia edildi. Tarafımca Abi'ye bir şey hissedilmediğinin anlaşılması üzerine 3. buluşmada kendisine aramızda bir şey olamayacağı ama O da isterse arkadaşlığımızın devam edebileceği söylendi. Buraya kadar her şey normal bu konuşmanın arkasından Abi tarafından 1 ay boyunca darlandım, hakaretler işittim, içilip içilip arandım ve en sonunda gülüşüme aşık olduğunu iddia eden bir adam tarafından yüzümün bi daha hiç gülmemesine dair beddualarla uğurlanmam.

      2 Numaralı Adam

      Bu abiyle de bir şekilde tanıştık. Çok sakin bir ilk buluşma. Ama ilk buluşmada verilen uzun süreli ilişki sinyalleri, buluşmanın sonuna doğru hadi gidelim seni bizimkilerle tanıştırayım cümlesi. Benim yok canım ne gerek var diye reddetmem. Sonra abinin 2. buluşmadan sonra bana düzenli olarak kendisinin yatakta pozlarını atması manyak lan bu diye uzaklaşmam. Abi'nin türlü ısrarları, mesajlarını cevapsız bırakmam üzerine sakinlemesi. En sonunda ayda 1 mesaj atmasına dönen bi kabullenme hali.

     3 Numaralı Adam

     Yine tanışma yine 2 buluşma. 2. buluşma sonunda bu işi çok uzatmamıza gerek yok Verystone ben senin doğallığına aşık oldum 1 ay daha geçsin işi resmiyete dökelim cümlesi. Bu arada ortaya çıkan saçma bi kıskançlık hali. Instagram fotoğraflarını sil, ne giydin bugün cümleleri. Erken duyulan bi seni çok seviyorum. Bi sakin diye adamı yatıştırmaya çalışmam. Sonrasında adamın beni rahatsız eden hiçbir konu ile ilgili konuşmama izin vermediğini farketmem. 4 günlük bir sessizlik arkasından n'apmaya çalıştığını sormam karşılığında kurban olurum lan seviyorum seni duymam, sorularıma cevap alamayıp her şeyi ben halledicem söz diye avutulmaya çalışmam. Ya bi yürü git kendin gibilerle eğlen diyerek her yerden engelleyip hayatımdan çıkarmam.

    4 Numaralı Adam

    Henüz 1 kere bile buluşulmamış. Ama adam beni tanıyo ben de kim olduğunu biliyorum en azından. Sadece whatsapptan düzenli olarak tatile davet edilmem. Her teklifi reddetmem üzerine adamın böyle bir talebim varmış gibi beni sarıp sarmalayacağını, her şeyin farklı olacağını anlatması. Mantıksız yazışmalar, anlayamayıp ne istiyosun diye sorduğumda cevap olarak kızgın surat emojileri almam. Ve sonunda umuyorum ki kurtulmam. (bir kaç gündür sesi çıkmıyo)

    5 Numaralı Adam
    
     Kendisinden son 2 yazımda uzun uzun bahsettim zaten. Yanında çok huzurluyum, kimseyle bu kadar uzun uzun konuşmamıştım duyup sonuç olarak iki kez terkedilmem.


    Aralarda şansını deneyenlerden bahsetmedim bile. Bu ufacık kesitten görüleceği üzere sorun bende  de değil. Ben hep bir umutla denedim; yenildim, yine denedim yine yenildim. Ve bu sefer aklımda tek bir soruyla ders aldım, sorunun cevabını bilen varsa yazsın Allah aşkına zira ben bulamadım.

   

1 Ağustos 2015 Cumartesi

Ağır Oldu!

     
           Sizi hiç aynı insan 15 günde 2 kez terketti mi? Ben bi kez yaşadım ciğerim soldu...

           İlk bölümü okunalar hatırlar; bayram sabahına ben hayatımın aşkı olduğuna inandığım adam tarafından terkedilmiş olarak uyanmıştım. Ama öyle olmamış. Sabah gözümü açtığımda gece çok üzülmeme dayanamamış annemin kendi eskilerinden devşirip diktiği yeni elbiseyi sürpriz olarak başucuma bırakması gibi yazılmış bir mesajla karşılaştım. Gerçeği itiraf etmem gerek içerik olarak çok bir şey vadeden bir mesaj değildi ama beklenmedik olduğu için güzel geldi. Tabi aşık ve umutsuz bir insan olarak o mesajdan alıp yürümeye karar verdim ben de. Neyse öğlene kadar süren mesajlaşmalar neticesinde adamın gece içtiği ve sabah başının çatladığı, henüz kendine gelemediği anlaşıldı. Önce sakin sakin kendisine ayılma önerilerinde bulundum sonra baktım önerdiğim hiçbir şey yok yanında, götürmeyi teklif ettim onu da kabul ettiremedim. Bilenler bilir böylesi durumlarda bana küfredilmedikçe durmam ben. Tabi ki adamı dinlemedim. Gittim alkol ertesinde kullanabilinecek her şeyi aldım, adamın kapısına dayandım. Adama görünmeden bırakmam gerektiği için apartmanın tüm zillerinde şansımı denedim en sonunda biraz deli bi teyzeyle mücadele ederek kapıyı açtırdım, aldığım her şeyi kapı koluna asıp, adama da mesajla bilgi verip eve döndüm. İnanması zor hatta saçma belki ama bunu yaparken adamdan yine hiçbir şey beklemedim. Cidden o sırada tek derdim başının ağrısının geçmesi, kendine gelmesiydi. Ama işte hayat beni yanılttı yine adam hareketi beğendi. (Yok sevgili okuyucu hikayenin devamında anlayacaksın cidden sadece beğenmiş, yani ayıp olmasın diye görülünce like'lanan fotoğraf muamelesi şeklinde beğenmiş üstelik, O'na verdiğim değeri göstermemiş ve etkilememiş)

           Belki hareketin etkisi, belki ayıp olmasın düşüncesi belki de can sıkıntısı bilmiyorum -aynı gün ikimiz de şehir dışına çıktığımız için- 4 gün boyunca mesajlaştık biz adamla. Mesajlaşmanın bir ilişki göstergesi olmadığını elbette biliyorum ama öyle mesajlaşmadık işte. Yine planlar yaptık, tatlı tatlı konuştuk, birbirimizin her yaptığından haberdar olduk. Ve tabii ben yine, yeniden bu sefer oldu galiba dedim kendime. Tamam terketmişti ama denemeye karar verdi. Belki ilişki yaşayabilirim dedi. Vee erken sevindiğimi anlamam için çok zaman gerekmedi...

          Sonrasını anlatmak çok anlamlı diil aslında. Bu sefer cidden kimsenin inanmayacağı, artık yalan olduğundan emin olduğumuz ne kadar klişe cümle varsa kurdu adam bana. Sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum, dünyada bi ikimiz kalsak yine senle olmaz diyemedi onun yerine ben zorum, ben zaman kaybıyım, kendine değer vercek birini bulmanı umuyorumlar söyledi bana. Ve bunu yine yüzüme bakarak diil whatsapp mesajları ile halletti. İlkinde ayağıma tam oturmamıştın o tadı alamadım dur bu sefer abanarak vurucamı yaşattı.

          10 gün geçti üzerinden hala durup durup tekrar ediyorum kendi kendime ve hatta çoğu zaman yüksek sesle çevreme:
         
           Sizi hiç aynı insan 15 günde 2 kez terketti mi? Ben bi kez yaşadım ağır oldu...

           
Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: https://www.youtube.com/watch?v=Kv91VI8imaY

         

16 Temmuz 2015 Perşembe

Bayram Gelmiş Neyime!


Yok yok beklediğiniz üzere yine babasızlığımdan girmeyeceğim konuya.  Ama üzgünüm çok farklı bir şeyden de bahsetmeyeceğim. Uzun zamandır terkediliş hikayelerimden mahrum bırakmıştım sizi ve işte verystone iftiharla sunar…

Çok kısa bi süre önce hayatımda ilk kez evrene doğru bi mesaj verdim. Bi pazar sabahı oturdum ve bi yerlere hayallerimin erkeğinin fiziksel özelliklerini tanımladım. Evrenin eşref zamanına denk gelmiş olacağım ki pat diye karşıma çıkardı adamı. Üstelik tanımlarken adamın karakterine ilişkin hiç bir şey söylemediğim halde gitti karakter olarak da işte bu diyeceğimi buldu getirdi.  Beklenmedik zamanda karşıma çıkan her güzel şeye vereceğim tepkiyi verdim ben de evreni şaşırtmayarak önce tüm ukalalığımı, anlamsız duvarlarımı, dillere destan güvensizliğimi ve çok bilmişliğimi alarak gittim adamla buluşmaya. Klasik muhabbetler adamı anlamaya çalışırken laf lafı açtı adam bana bi bahis sitesinin dolandırıcılık yöntemini anlattı. Yöntem dünyanın en fantastik yöntemi değildi, hatta o sırada biri orda olsa ve dinlese hee diyip geçerdi muhtemelen ama adam cümle kurdukça ben eridim, eridikçe kendi kendime işte bu verystone işte bu, bu adam O adam oldum.

Kazasız geçen ilk buluşma 2. buluşmayı getirdi haliyle. Bi yandan karnımda uçuşan kelebekler, bi yandan kalpte oluşan o pır pır atma hissi, cümle kurarken ses incelir mi, kitlenir miyim korkusu bi yandan adamın yanında bulunan belki de bu güne kadar hiç duyulmamış o huzur. Tanımlamak istesem tanımlamak mümkün değil. Orda, O’nun yanıbaşında, omzuna yakın bi yerde kalmak istedim kimse dokunmasın orası benim yeni yaşam alanım, yerleşim yerim olsun, ara ara o anlatsın ben dinleyim, ekstra hiçbir şey vermesin ama beni ordan ayırmasın hissi.

Görmemeye dayanamamayla ortaya çıkan 5 dakikalık 3. buluşmayı sayarsak, 4. bir buluşma daha yaşadık adamla. En sevdiğim filmi izledik, en sevdiğim dondurmayı yedik, daha doğrusu o filmi izledi ben hissetmişim gibi O’nu. Veda bile etmeden birbirimize ben evime döndüm o uykusuna. Sonra sabahın 10’unda beklenen mesaj sesiyle açtım gözümü:

            “ Verystone ben ciddi bi ilişki istemiyorum, daha fazla ilerlemeden bitsin”

vermem gereken cevabı verdim tamam dedim. Birbirimize iyi dileklerimizi sunduk ve gitti.

            Bi insana aşık olmak için gereken süreyi muhakkak tespit etmiştir lüzumsuz bilim insanları, hikayeyi anlatınca herkesten bi boşver yahu zaten kısacık bi şeymiş duyduğum için benim süremin ciddiye alınmadığını biliyorum. Ama ne adama ne etrafımdakilere söyleyemedim  misofonyadan muzdarip, Plüton’a sempati besleyen, hayata dair korkuları olan iki insandık biz evrenin karşılaştırdığı. Ben aylarımı harcasam da tanımak için sevicektim o adamı  çünkü değiştirmek istemiycektim hiçbi şeyini bi insanı olduğu gibi sevmeyi O’nla öğrenicektim. Olmadı, olduramadım. Tam da bayram öncesi tüm arkadaşlarının bayramlığı varken ona bayramlık alınmamış çocuk gibi yine, yeni ve yeniden bi “hayırlısı”yla kalakaldım.



***Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: https://www.youtube.com/watch?v=fzOSpENcihU

9 Mayıs 2015 Cumartesi

Elit Annenin Çingene Kızı Olmak!

   
      İnsanın hayatındaki en önemli insanı yazması en zoru olduğu için bekledim bunca zaman sanırım malum yarın anneler günü vesile olsun istedim ve çook uzun zaman sonra annemle yazmaya döndüm...  Konuyu hiç benim annem şöyle melektir böyle mükemmeldir şeklinde açmayacağım kimse merak etmesin. Kendi üzerimden anlatmak daha anlaşılır kılacak.

     Bundan uzun yıllar önce 11 yaşındayken farkettim ben, annemin kızı olmadığımı.  Yaşadığımız küçük yerde annem elit bir grubun sevilen bir üyesiyken ve bu elit grup ayda bir içinde en az 16 çeşit pasta bulunduran günler yaparken ben sokak çocukluğunun, itliğin, kopukluğun dibinde bir hayat yaşıyordum. Tam da bu gün dönüşlerinin birinde bir Şubat gününde annem şıkır şıkır giyinmiş yanında isminin sonunda hitap olarak hep Hanım barındıran arkadaşlarıyla günden dönerken sokakta saçma bir sopaya bağlanmış balonları satmaya çalışırken yakalandığım gün anladım ki ben annemin kızı değilim. Bilmiyorum belki öncesi de vardır. Ama işte benim kafama ilk o gün dank etti...

    Evet ben annemin ideal şartlarda hayal kurarken istediği evlat değilim. Kadının o ağırbaşlı duruşuna karşılık benim ağır bir yavşaklığım, ağzından en ağır eşşek çıkmasına karşılık sinkaflı küfürlerim, usturuptan yıkılan giyimine kuşamına karşılık minnacık kıyafetlerim, istisnasız herkese gösterdiği saygısına karşılık sallamamazlığım, herkesi affedebilen kocaman kalbine karşılık kindarlığım, vakur kabullenişlerine karşılık inatım, kimseyi kırmamak için çırpınışlarına karşılık umursamazlığım, temkinli yaklaşımlarına karşılık cahilce gözükaralığım, herkesin fikrini almasına karşılık hep bildiğini okur tavrım, edebine karşılık edepsizliğim var. Üstelik sadece karakter özellikleri de değil bizi farklı kılan. Ay parçası yüzünün yerine benim karalığım, biçimli burnunun yerine kocaman bi burnum, anlamlı gözlerinin yerine eblek bakışlarım var. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de belki hayatını mahveden bir adamın karakterinin aynısını sıklıkla yansıtışlarım...

     Bunları yıllardır düşünüyorum. Ben aslında normal şartlar altında evlat olsa da sevilmez denilenlerden olmalıydım annem için. Ama öyle olmadı... Allah insanları bir yerden eksik bırakınca başka bir yerden fazlasıyla tamamlıyo galiba. Kendimi bildim bileli ne zaman arkama dönsem orda oldu annem. Verdiğim her kararda arkamda, ne zaman ihtiyacım olsa yanımdaydı. Saçma sapan şımarıkça bi sevgiye boğmadı hiç bir zaman, çok dayak da yedim, çok azarını da işittim. (Geçmiş zaman kullandığıma bakmayın hala sinirlenince yediğim minik darbeler var) Çok sıkıntı çektik beraber ben O'nla yaşarken ve O'nun yaşadıklarından öğrendim güçlü olmayı, ayakta kalabilmeyi. Hiç pes etmeden sürekli düştüğüm yerden kalkıp tekrar başlamayı. En yakın arkadaşım da oldu, annem de, babam da...Ve sahip olduğum her şey O'nun sayesinde oldu...

     Bir şekilde tanıştığı herkesin Türkan Hanım sizin apayrı bir havanız var, herkesten farklı bir insansınız dediği bir kadının çingene kıvamında bir kızı olması O'nun şanssızlığıydı sanırım. Annem beni tüm kendinden olmayışımla sevdi ben şanslıydım.

      Teşekkür ederim Anne; varlığın, şansım, hayatım, sevgin ve neden olduğunu hiç anlamadığım bir şekilde benle duyduğun gurur için. Ben senin yerinde olsam aynısını yapamazdım...