6 Aralık 2014 Cumartesi

Vurun Kahpeye!


       Bundan sanırım bir kaç ay önce bi arkadaş erkek gözünden bu durumu çok güzel anlatmıştı. Ama son dönem yaşadıklarım yüzünden o şortlu kızlardan biri olarak kendimi ifade etme ihtiyacı hissettim. (Yazıyı okumayanlar için http://mtunay.tumblr.com/post/94467150093/sortlu-k-z-ve-bakkal-n-onundeki-amcan-n-hazin)

     
      Bak sevgili kız kardeşim, ablacım, arkadaşım; ben senin yeri geldiğinde tüm erkeklere kadına zulmediyo diye bok attığın ama sosyal medya ortamlarında erkeklerden çok daha sağlam giydirdiğin hani o senin bi tarafların soğuktan donarken mini etekle üstelik çorapsız gezen hatunum. Öncelikle bilmeni isterim ki motor diilim. Hatta o kadar ki cumartesi akşamı yazıya oturmadan önce pazar kahvaltısı için börek yapacak, annemle dizi izleyecek kadar da sıradan bi hayatım var. Farkındayım kıyafetlerim sana göre biraz fazla iddialı, hatta beni gördüğünde yanındaki erkeğe sıkı sıkı yapışma ihtiyacı hissediyosun ama bi sakinleş, bi rahatla. Ne seninle, ne yanındaki/hayatındaki erkekle bi derdim var. Sadece vücut ısım senden fazla diye gördüğün her yerde "Motor" lan bu damgasını yapıştırma. İnanması zor biliyorum ama seni üşüten hava beni üşütmüyo. O yüzden sen lahana modunda kat kat giyinirken ben bacaklarım açıkta gezebiliyorum. Başka bi sebebi yok yani. Merak etme ayrıca, sırf bi taraflarımı açıkta gördü diye yanıma yanaşan adamlara prim vermiycek kadar da aklı başında bi insanım. Yani yanındaki atlarsa benim açıklığıma benden bi zarar gelmez ilişkine korkma. Ha içini rahatlatsın diye söylüyorum bu şekilde bakması zor geliyosa bana, menapozlu teyze gibi düşün gözünü seviyim ateş basıyo karıyı galiba de geç motor valla ağrıma gidiyo.


       Gelelim sana erkek cinsinin güzide temsilcisi; öncelikle şu konuda bi anlaşalım her mini etekli, dekolteli kız o kafanda kurduğun çılgın fantezilerin, kucakta hoplatmaların, her yola gelmelerin insanı diil. Biliyorum bana baktığında kafanda canlanan imaj en iyi ihtimalle bi peynir cinsi. Hele bi de bi şekilde iletişime geçtiysek ve ben sana standart olarak sıcak kanlılığımın göstergesi bi kaç cümle kurduysam oooo verecek bana olma n'olur olma. Ben o diilim çünkü sana da bana da vakit kaybı böylesi bi iletişim. Kıyafetlerimin hepsini sadece sevdiğim, kendime yakıştırdığım için giyiyorum seni etkilemek, hormonlarını tetiklemek gibi bi düşünce olmuyo kafamda dolabın karşısındayken. Evet biliyorum minik beyninle bu kadarı da olmaz dediğin fotoğraflar var instagramımda ama emin ol hepsinin kendince bi hikayesi olduğu için ordalar. Yani namusuma (ki kime göre neye göre ve sana hiç düşmiycek şekilde) laf getiricek bi şey yapma amacıyla konulmuyorlar. Teşhirden zevk alma teşhire ihtiyaç duyma gibi bi durumum yok üstelik. İnanmazsın ama giyinikken de fazlasıyla özgüvenli bi karakterim. O yüzden sen de bi sakinleş önce emin ol hayat ergenlik döneminde izlediğin filmlerdeki gibi diil birden o çıkarması kolay kıyafetlerden arınıp birilerine atlamıyorum kendi halimde işten eve, evden işe bi hayat yaşıyorum. Ha ara ara takılıyorum tabi ben de bi yerlerde ama amacım seni bulmak olmuyo.

      Ve kalan herkese; yaşadığım hayatla, tarzımla ilgili bi sorunum yok benim. Kıyafetlerim, davranışlarım, hayatım, çevrem hepsini bilinçli bi şekilde kendim seçiyorum. Klasik laf sokmalardan, eleştirilerinizden, yer yer kınamalarınızdan kendime ders falan çıkarmıyorum sadece sıkılıyorum o yüzden bildiğimi okumaya devam edicem haberiniz olsun diye söylüyorum...

Ps. 40 yaşlarından selam gönderildi bu yazıya...


25 Ekim 2014 Cumartesi

Klişe!

              Ne yalan söyleyim bende son bi kaç aydır çok uzun zamandır olmayan bir şey oldu. Daha doğrusu ilginç bi şekilde içimde düzgün bir ilişki yaşama isteği hasıl oldu. (Yok canım 30 olmakla alakası yok konunun) Ben ki yıllarımı Narnia Günlükleri konseptinde platonik aşklara adamış, etrafımda benimle ilişki yaşama ihtimali olmayan kim varsa aylarca etrafıma hikayelerini anlatmış bi insanım. Önce takmadım içimde beliren isteği ama baktım bastırılası yok e bana da macera lazım koyvermeye karar verdim.

                İşin aslı sıkıldım aslında ayda en az 4 adamın hikayesini yaşamaktan. Etrafıma anlatırken isminden bile bahsetme ihtiyacı duymadığım, meslekleri ile bahsettiğim, milletin sorarken Verystone senin bilmemneci çocuk napıyo diye sorduğu anlamsız ilişkilerim bitsin, Verystone Romeo napıyo densin istedim. Valla bunun için çaba da harcadım kendimden beklenmeyeni yapıp denedim de. Ama işte gel gör ki geldiğim nokta yine gecenin bi yarısı oturup yazmak oldu başladığım noktadan bi adım öteye geçemedim.

                Takılırken çok farketmiyodum, karşımdaki adamın yaptıkları, anlattıkları, yaşattıkları çok umrumda olmuyodu. Amaaan nolcak canım en fazla bi daha görüşmem, telefonlarını açmam, mesajlarını sallamam deyip, vakit öldürüyodum. Ama insanın aklına minnacık bile olsa o adamla uzun süre vakit geçirmek geldiğinde hobaa bi dakika lan noluyo oluyosun. Adamlar bi kere nasıl olduysa birbirinin aynısı olmuş. Klişe cümleler, arkasından ne geleceğini bildiğin muhabbetler, aynı mekanlara davetler, hatta o kadar ki aynı tarz kıskanma ve tripler. Öyle bi hal ki bu adamlarla ne yaşanır onu bile bilmiyorum ben.

                Oysa maceraya atılırken nasıl umutla başlamıştım her şeye. Kendi kendimi motive etmekteki efsanevi yeteneğimi son zerresine kadar ortaya koymuş, kaçmıycaksın bu sefer Verystone, güveniceksin karşındakine, acı çekicek bile olsan bu sefer sonuna kadar gidiceksin demiştim. Hatta hayal bile kuracak kıvama gelmiştim konuyla ilgili. Çok bişi de istemedim aslında biraz özgün olsun karşımdaki bu şehirde yaşayan yaklaşık 5 milyon hemcinsime davrandığından azıcık farklı davransın, bana özel bişiler yapsın, yaa hepsini geçtim hikayenin ikinci gününde hiç olmazsa bana “Aşkım” diyip, last seen’in niye kapalı demesin.  Ama olmadı yine bulamadım...

                Şimdi tüm umutsuzluğuma rağmen içimde kalan son umut taneciğiyle sesleniyorum gelecekteki sevgilime;


                Romeo bi yerlerden bu yazıyı okuyosan ve biz bi gün karşılaşıcaksak; N’olur bana sadece Verytone de ve şimdiye kadar deneyip %100 başarıya götürdüğünü düşündüğün klişelerinle gelme...

***Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=wsBAU3Pwmtc

19 Temmuz 2014 Cumartesi

27!!!



30 yaşım hoşgeldin! Bugün ilk ve son kez bahsedicem senden bu konuda anlaşalım öncelikle çünkü hem biraz zamansız hem biraz hızlı geldin sanki...Tamam biliyorum fiziksel olarak hazırladı yıllar sen gelmeden...Minik kırışıklıklarım var artık, saçlarımda aklar, eskiden 4 saati yeterken doyulamayan uykular ahh bi de yüksek sese dayanamamalar...Ama işte ruhum hazır diil ki seni yaşamaya...Ben o yılların olgunlaştırıp şarap yaptığı kadınlardan diilim hala. Aksine psikologların muhtemelen havalı bi isim taktığı bedeni büyürken çocuk kalanlardanım. İnanmıyosun biliyorum hadi len geçiyo içinden ama bi dinle anlıcaksın valla...
                30 yaşında bi insan kahramanlara inanmaz. 30 yıl boyunca karşısına çıkmamış bi dolu acıyla tek başına mücadele etmek zorunda kalmış bi insan için kahramanların çocuk kitaplarında kalması gerekmez mi? Öyle diil işte benim beklediğim bi kahraman var inanarak bi gün çıkıp geleceğini bilerek bekliyorum. Bi pelerini olmayacak, beni kötü kalpli adamların elinden kurtarmayacak belki ama tutup elimden bambaşka bir hayat yaşatıcak...

                Kahramanlığa hayalgücün geniş diyosun demek. Peki ya Aşk mevzusu. Biliyosun inanıyorum ben hala Aşk’a. Bi insanın bambaşka bi insanı hiç bi şey beklemeden, gerçekliğini kaybetmeden, belki  bi gülüşü uğruna sevebileceğini düşünüyorum üstelik. Hiç karşılıklısına denk gelmedim ama umudumu da yitirmedim. Var biliyorum 30 yılda bulamadım ama inanıyorum O beni bulucak...

                Canım acıdığında öpülünce geçiyo benim hala, kızınca, darılınca alt dudağım düşüyo, çok sevinince kocaman sarılıyorum ha bi de seviyorum çığlıkları atıyorum mutlu olunca. İstediğim olmayınca küsüyorum insanlara, nazlanıyorum hala başım okşanana kadar. Azıcık ilgi görünce şımarıyorum, gevrek gevrek kahkahalarım bitmedi ki benim. Öyle çok şey yaşamış insanlara özgü içli bi gülümseme konduramıyorum dudaklarıma ne yaşasam yüzümden okunur hallerde dolaşıyorum ortalarda...

                Güveniyorum insanlara. Aramızda kalsın hala kanıyorum bi çikolataya. Önce parasıyla ölçmüyorum bana verilenleri daha çok demir para tek bi kağıt paradan fazlaymış gibi. Yaparsın sen dediklerinde her şeyi yapabilirmişim gibi...

                İkna oldun biliyorum hatta pişmansın belki geldiğine ama dur üzülme borçlu olduklarım da var sana...
                Resmi tanımlamalara göre 30 yaş depresyonuna girebilmek için tüm şartlara sahibim. Bi işim var ama müdür diilim, evlenmeyi henüz beceremedim geçtim evlenmeyi uzun süreli bi ilişki bile yürütemedim, hayatımı kurtaracak kadar dünyalık da edinemedim. Ama boşver bunları bak çok şey öğrendim... Şahane dostlarım oldu bunca yılda sayelerinde dostluğu, mükemmel bi anneden şefkati,  beni hiç sevmeyenlerden sevmeyi, sebepsizce terkedenlerden terketmemeyi, sessizliği cevap sananlardan susmamayı, kıvırarak konuşanlardan açık sözlü olmayı, bırakıp gidenlerden yalnız kalmayı, mutsuz insanlardan en ufak sebepten mutlu olmayı ve hepsinden önemlisi ne olursa olsun kim ne derse desin takmadan kendim olmayı...


                Hoşgeldin 30 yaşım! İyi ki geldin! Bak gelir gelmez bi sürü sırrımı öğrendin o yüzden aramızda resmiyete gerek yok bence. Çok kanım kaynadı; 27 dicem sana müsadenle J

Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=yxLWJyvUAkU 

8 Mart 2014 Cumartesi

Piremses Olmak!

              Babam kral olduğu için prensesim ben özgüveniyle başlamak isterdim bu yazıya. Ama babam olmadığı için ne olduğunun çok da bi önemi yok. Olmaması etkileyen her şeyi belkide. Etrafımda bi sürü vazıfsız prenses var, nerden aldıklarını bilmediğim özgüvenleri, her istediğini yaptırabilme güçleri, her şeyin en iyisini hakettiklerini düşünür halleri var. Yoo kıskanmıyorum hatta gıptayla izliyorum kendilerini. Çünkü ben o prenses olamayan hep külkedisi kalmaya mahkum kızlardanım.

                Benim bulduğumu sandığım prensler;  benim balodan kaçarken düşürdüğüm ayakkabıyla beni bulmak için etrafa haber salmadı. Hobaaa koca ayaklıymış deyip gideni de gördüm, cadının yedirdiği zehirli elmayla uyuduğumda uyusun iyi gelir diyeni de. Mahsur kaldığım kuleden saçlarımı uzattığımda saçlarımdan tırmanıp beni kurtarmak yerine saçların kırılmış diyen de oldu, canavarla mahsur kaldığımda zamanla alışırsın canavara canım n’olcak diyen de. Hatta kötü kalpli kurt beni yediğinde iyi bari etrafta olmayacak diyeni bile gördüm. Ama zaten beklediğimde buydu zira benim hayatımın kralı beni kafdağının ardında bi sürü ejderhanın ortasında yapayalnız bırakıp bak başının çaresine dediğinde kabullendim ben prenses olmamayı.

                Kabullenmenin sonrası hep bi beklentisizlik işte. Prenses olamayınca; kapris yapmak hakkın da olmuyo yaşadığın ilişkide, naz da... Üstelik sana yapılan her hareket lütuf gibi geliyo sana, yapılan her güzel hareket  sadece bi mahcubiyet hissi oluşturuyo sende. Sevildiğinden hiç emin olamıyosun bi de. Kimse seni sevmez hissi öyle sarıyo ki ruhunu hep birilerinden teyit bekliyosun. Dışardan bakıldığında insan korkutan o özgüven var ya onun nasıl büyük bi yalan olduğunu bi sen biliyosun. Hep bi karşındaki adamın gözünün içine bakıyosun. O bakışlarda noolur sev beni saklıyosun. Adımların ürkek, cümlelerin korkak, hareketlerin dengesiz  sen biçare oluyosun. Tek çaban haketmediğini, sonunun yine ejderhaların ortasında yalnızlık olduğunu düşündüğün hayata dönmek oluyo. Yaşayamıyosun işte dilinde yine olmadılarla, mutsuzluğunla kalıyosun...


                Hikayenin sonunda umudunu kükledisinden bi prenses çıkarıcak birinin karşına çıkmasına bağlıyosun. Çıksa anlayacak mısın onu bile bilmiyosun. Ama umut fakirin ekmeği deyip umuda sarılıyosun, bekliyosun bekliyosun bekliyosun...

Okurken Dinlenilesi şarkı için bknz : https://www.youtube.com/watch?v=1mZO21IN10g

1 Mart 2014 Cumartesi

Erkeklere N'olmuş?

            Onu diyorum işte noolmuş? Ben küçükken kadın erkek ilişkileri bu kadar karmaşık bu kadar stratejik diildi azizim. Adam hatun kişiyi beğenir, hatun kişi de beğendiyse az bi nazlanır bi şekilde araları bulunur bi müddet mutlu mutlu çıkar, zaman içinde ayrılırlardı. Ama ben büyürken geçen zamanda her şey değişmiş galiba ya da erkeklere bişi olmuş.


            Son zamanlarda ben dahil etrafımda ki tüm kadınlar aynı dertten muzdarip. Adamları ilişkiye başlamaya ikna edemiyoruz.Tanışıp takılmaya başlıyosun, adamla vakit geçiriyosun, sürekli bi iletişim halinde olma durumu var ama o ilişkide olduğunu gösterir somut adımlar bi türlü atılamıyo. Adamlar hep bi kafaları karışık, hep bi ulan buna bağlamıım şimdi kendimi; dışarıda bi sürü bundan var modunda. E serde modern dünya dayatmaları, sex&city women'lığı var o kritik ama kezbanlık göstergesi "Biz şimdi neyiz?"i de soramıyoruz. Zaman geçiyo, zaman dediğimde öyle 1-2 hafta değil 2-3 ayı görüyoruz. Biz sormayınca adamlar da konuyu artık hiç açmıyo. Bağlanma kavramı yok, verilmiş söz yok, başkasıyla takılsa aldattı sayılmaz işlerine geliyo. Bi de tabi hatun beni kapatıcak benle evlenicek korkusu var pek çoğunda. Hal böyle olunca bize de  galiba bu adamla olmayacak ben bu adamın kankası oldum durumuna dönmek düşüyo bi zaman sonra ve o duygusal yakınlaşma durumundan ister istemez uzaklaşıyoruz. Olan başlamadan biten gül gibi ilişkiye oluyo. Hoop bi başkasıyla başka bitanesine başlıyoruz. Ömrümüz; deneme yanılmalarla, bu da mı gol değil be'lerle, güzel başlayan biter bitmez eski sevgiliye giydirilen hikayeleri özlemekle geçiyo. 

     
            Hayır bu konuyu bu kadar kompleks hale getirmeye gerek yok sevgili erkekler. Merak etmeyin biz de eskisi gibi diiliz -yani en azından benim tanıdıklarım- evlenmek için ilişkiye başlamıyoruz. Derdimiz sevgililik müessesesinin o tatlı heyecanlarını yaşamak. Bi kasmasanız bi çıksak baktık olmuyo dost bile kalamadan ayrılsak olmaz mı?


Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: https://www.youtube.com/watch?v=G1gDj8t5FTU

11 Ocak 2014 Cumartesi

Dönüş...


         Allah'ım sürprizlerle dolu bi hayatım olsun istiyorum ben artık. Beklediğim her şeyin başıma geldiği bi hayat giderek yorucu olmaya başladı. Karma'ya yine az biraz inanmakla birlikte Secret vb. felsefeleri hep salladım. İyi düşün iyi olsun olayı desen zaten bende hiç işlemiyo. Beynim iyi düşünme modunu sanırım 15 yaşımda bırakmış ondan sonrası hep bi aha kesin sıçıcam, dur bakalım nerde patlıycakla dolu. Ve maalesef yine şaşırmadım...

          Girizgahtan anlaşılmıştır ama detay vermeden anlatmak tarzım diil. Okuyanlar hatırlar 2 haftadır bi mutluluk bi huzur modunda takılıyodum. Yok artık lan nasıl yani diye diye gezerken bi yandan da içimden hep bi Verystone bi sakin durdurmaları yapıodum. İyi ki yapmışım. Zira çocuk cidden Kahraman çıktı. Klasik süper kahraman hikayesi işte geldi 2 hafta kadar hayatımı kolaylaştırdı tam gerçek kimliğini öğrenip kahraman olmayan halini sevicektim ki bi dakika gerçek kimliğimi açıklayamam, pardon bayan yeni görevler beni bekler diye ortadan kayboldu. E ben safım zaten kaybolduğunu da pardon bayanı duymadan anlayamadım. Her şey yolunda sanıyorum cümleyi duyana kadar, hala bi kocaman kalıbımdan utanmadan şirinlik yapma çabaları, ahaha dur tatlı tatlı yazıyım tatlı tatlı karşılık alıyım kasmaları cevap gelmeyince hmmm sanırım görmedi ay birazdan yazar şimdi beklemeleri derken Çocuk çok seri bi şekilde gerçek dünyaya döndürdü beni. Öyle bi döndük ki üstelik son durumumuz yolda görsen Merhaba merhaba, telefonla konuşsan iş güç nasıla bağlama haline geldi.

           Neyse ki alışkınım bu duruma, neler neler patladı bugüne kadar. İyi tarafından bakıyorum üstelik ben bi kere bi kahramanla tanışmıştım diyebilicek sakinlikteyim de elimde patlayan sadece hikaye olmadı bi de bugüne kadar hep birine hediye etmeyi beklediğim bi şey de kaldı bende.

           Özetle; yapılamamış sürprizim, bi kahraman görmüş 15 günümle tekrar döndüm işte. Nerde kalmıştık ha biz en son çok seviyoduk sallanmıyoduk ve sevdiğimize sitemler eden melankolik yazılar yazıp, yer yer küfrediyoduk. Başlayalım mı yine?

           
***Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=jLEZE-gOcLQ

3 Ocak 2014 Cuma

Yumurtaya Can Veren Yüce Rabbim!

   
       Hollywood yapımcıları hayatımı gözlem altına almayarak her yıl en az 15 saçma hikayeli film kaçırıyo. Hatta Bir Erkek 10 Günde Nasıl Kaybedilir?'in güncel versiyonunu çekilmek istense ve bunu 2 güne düşürseler sıfırdan senaryo yazmalarına gerek bile yok gelsinler benim anlatıcak 2-3 tane hikayem var.

       Neyse konumuz bu değil. Bi insana kahramanım diyebilmek için ne kadar zaman geçmesi lazım bilmiyorum. Ama Superman, Batman falan tek bi hayat kurtardığında kurtardıkları kişinin kahramanı olduklarına göre kimi zaman tek bir olay yeter sonucuna varıyorum. Nedendir bilmem yıllardır ne zaman Enrique Iglesias Hero dinlesem evet yaa biri bana bu şarkıyı söyleyerek gelse olurum. (Hayatımla ilgili acaip hayallerim var kabul ediyorum). Henüz şarkıyı söyleyen olmadı. Ama bi önceki yazıdan hatırlarsınız içimde la la la'lar vardı ya işte o la la la'rın sebebi Çocuk çıktı ve o la la la'ları kahramanlıkla taçlandırdı. Üstelik aradan geçen bi haftada öyle büyük salaklıklar yaptım ki normal şartlar altında Allah Belanı Versin Verystone deyip hızla uzaklaşacağından korkarken beni teşekkür etmenin bile yetmediği bi durumun kucağına bıraktı.

       Heyecandan zaten kıpkıp oluyodum, konuşurken zeka seviyemi 90'larda tutmakta zorlanıyodum. Bi de üstüne napsam az gelir hissi eklendi. Hayır Çocuk'un tarzı da bi acaip yaptığı şeyleri o kadar güzel yapıyo ki hobaaa nasıl bi iyilik yaptım, neyi doğru yaptım da karşıma çıkardın Yüce Rabbim çığlıkları atıyorum. Tabi bu çığlıkları atarken saçmalıyorum da ben saçmaladıkça karşımda sinirden çıldırıyo onu da farkediyorum kızıyo kızıyo kızıyo ama arkasından öyle güzel bi "Kıyamam" geliyo ki dövsün ama kıyamam desin derken buluyorum kendimi.

       Velhasıl son bi haftadır hikayemde bi kahramanın olmasının lüks ve ihtişamını yaşıyorum. Sinirlendiğinde tırsıyorum, terslendiğinde içim üşüyo titremeye başlıyorum ama diyorum ya her şeyin arkasından öyle bi şey yapıyo ki eriyorum:)

*** Okurken dinlenilesi şarkı için bknz: http://www.youtube.com/watch?v=inRNkwrMSVI